30 Aralık 2015 Çarşamba

''DÜNYA BİR KAZANA DÖNDÜ KAYNADI
SAHTE, SOFTA, ŞEYTAN, İMAM TÜREDİ
İNSAN KANI İÇİP, ETTİ YENİLDİ
BUNDAN GAYRI GÜZEL GÜNÜN YOK SENİN.!''
İpek Bayrak..
26.07.2015
KAPANMAZ BU YARA İZİ BENDEDİR
ÇÖZÜLDÜ BAĞLARIM SIZI BENDEDİR
ZALİM KOL GEZİYOR, GÖZÜ BENDEDİR

BİN PARÇAYA BÖLDÜ ZAR İLE BENİ.!

İpek Bayrak..
23.07.2015
BİLİNMEZ DERDİM, DERİNDİR GARDAŞ!
BU YARA BAŞKA, YARADIR YOLDAŞ
HANGİ TABİP BAKSA, CİĞERİM ATAŞ
YAKIYOR KÖZÜ'YLE, NAR İLE BENİ.!
İpek Bayrak..
22.07.2015
''Acımın çok acıdığı bir gündeyim sevgili gençler''. Yazacağım o kadar çok şey varken, yazamayacak kadar dilsiz ve elsiz oldum. ''Beni anlayin hemii!'' Sizin parçalanmış bedenlerin arasında kendi parçalarımı arıyor oldum sanki.!. Size gitmek düştü, bize ayrılık. Siz yıldızlara gömüldünüz biz acılara.! Daha ne olsun ki? Hepinizin yüreğinden öperken, tüm dostlara selamlarımızı götürün. Bu yara derin yara, izleri asla kapanmayacak yaradır. ''UNUTMAYACAĞIZ VE UNUTULMAYACAKSINIZ.'' Anılarınızın önünde saygıyla eğilirken, uğurunuzun açık olmasını diliyorum. yıldızların çocukları.!
İpek Bayrak..
21.07.2015
''KAN AĞLAR GÖZLERİM ZALİM ELİNDEN
DÖKÜLÜR YAŞLARIM SEL İNCE İNCE
DUMANLAR SARMIŞTIR DAĞ İLE TAŞI
OKŞUYOR ATEŞLE KÜL İNCE İNCE.!''
İpek Bayrak.
19.07.2015
''ZİLAN, VAHŞETİ VE KATLİAMI.!''
''Türk ordusu zilan'da yangın bombasını kullanarak, büyük katliam yapmıştır.!''
Türk ordusunun Dersim de ve ülkenin bir çok yerinde katliamlar yaparken, bundan 80 yıl önce Zilan da da kitle imha silahlarını kullanarak 30 bin kürt insanı katletmiştir. Bu yöntemi son yıllarda PKK gerillalarına karşı işlediği savaş ve insanlık suçlarıyla bombalar yağdırmış ve bombaların düştüğü yere, geralla ve sivil halkı kömürleştirmiştir.
Uçaklar sonra direnişçileri geçip Kürt köylerine yöneliyorlardı. Köylere ateş yağdırıyorlardı. O günleri yaşayan mele Ahmet yıldız: ‘’Gök kızıldı ve bulutlar ağlıyordu. Gözyaşları ise alev alevdi.” Diyordu… Bu mahşerden her canlı nasibini alıyordu. Kürtler koyun kılığına bürünüyorlar’’ diye koyun sürüleri bombalanıyordu. Ortasına bomba düşen koyun önce göğe savruluyor; sonra da yere düşüyordu.
27 KÖY BOMBALANDI
Ankara, binlerce kişilik bir orduyu Zilan’a gönderdi. Askerler Yekmal ve Arnês iskelelerinden Zilan’a ayak bastıklarında, Erciş Tayyare Taburu’ndan kalkan uçakların attıkları bombaların gümbürtüleri duyuluyordu. Patnos, Muradiye ve çaldıran sahalarında da 26 köy havadan bombalandı. Zilan’da toplam 80’e yakın köy yakılıp yıkıldı. Zilan vadisinin bütün giriş ve çıkışları tutuldu. Tenkil dedikleri katliamın boyutları korkunçtu. Milisler bölgeyi avuçlarının içi gibi biliyorlardı, bölgedeki herkesi tanıyorlardı. İlk etapta 1000’den fazla Kürt direnişçi öldürüldü. Temmuzdu, bazı Kürt köyleri yaylalara çıkmışlardı bazı Kürt köyleri ise sırtlarını dağlara dayamış, bekliyorlardı. Temmuzun eritici sıcağından alçak damlardaki kil, balçığa dönüşmüştü. Çakırbeg’de dama çıkmış, ayakları yarısına kadar kil balçığına batmış,
Şimdi yaklaşık 95 yaşında Hacı Şebab Kandemir o günleri:‘’15 binden fazla kadın, çocuk ve yaşlı birbirlerine bağlanarak mitralyöz ateşine tutuldular. Hamile kadınların karınlarındaki çocuklar süngülendi. Ekinler yakıldı, su kuyularına beton döküldü’’ diyerek anlatıyor.
Hacı Şebab Kandemir o günlerde daha çocuktu: “Köyün yanı başındaki ormana sığındık. Kurtulduğumuzu, her şeyin bittiğini sanmıştık ama yanılmıştık her şey yeni başlamıştı.”
Zilan’da tek bir canlı sağ bırakılmayacaktı. Onun için yaylalara çıkmış Kürtler, ‘nüfus sayımı yapılacak’ diye geri çağrılıyordu. Geri dönen Kürtler kurşunlanıyordu. Hala hayatta olan Cergeşin köyünden Übeyit Fidan: “Biz yayladan inerken (Komir köyü civarında) askerler bize kurşun yağdırdılar, güzergâhımız derin bir vadi olduğu için kurşunlar bize kadar ulaşamıyordu. Fakat Nazê‘nin oğlu Salih vuruldu. Salih öldü. 4 yaşlarında falandı. Koşamıyordu ya Nazê onu sırtına almıştı. Nazê’nin sırtında vuruldu. Salih öldü. Bırakıp kaçtık.”
Nazê 87 yaşında sürgünde öldü… Öldüğünde bile hala Salih’i unutmamıştı. Hesenevdal, Adaxeybê, Mılk, Newala Fedê, newala Kuştiya, Newala Bebo, Çakırbeg isimleri toplu katliamların yapıldığı derin vadilerin isimleridir artık. Onlarca köyün ahalisi bu vadilere toplanıyordu, beklemelerini söyleyip hemen yamaçlara çıkıyordu askerler ve mitralyözler ateşleniyordu.
O günlerde daha çocuk olan ve aldığı süngü darbesini hayatı boyunca taşıyan Heci Heyder Özer katliamdan sağ kurtulanlardan biriydi: ‘’Hepimiz oturduk. Bir kaç kız çocuğu beştaş oynuyorlardı, bazı çocuklar da mendil oyunu oynuyorlardı, hepsi de şen şakraktı. Tepelere xefif makineleri (mitralyöz) kurdular, yönlerini bize çevirdiler… İnsanların kafatasları vücutlarından kopup havaya uçuyorlardı, sonrada yağmur gibi gökyüzünden üzerimize et parçaları düşüyordu. Çığlıklar kesildikten sonra mitralyözler de durdu. Asker dağa vurup gitti” diyordu.
Katliamdan sağ kurtulan diğer bir tanık ise Reşit Akmaz’dı: “800, belki de 1000’den fazlaydık. Bizi teker teker tahta köprünün üzerinden karşıya geçirdiler. Hiç unutmam, 10 yaşlarında bir erkek çocuk oynaya oynaya güle güle yanımızda yürüyordu. Adaxeybê vadisine geldiğimizde, Birden bir ses yükseldi: ‘Ateş serbest!’diye. Yağmur gibi üzerimize mermi yağdı. Çığlıklar, Allahu ekberler, Kelime-i Şehaddetler, ağlamalar, inlemeler, bebek sesleri, çocuk ağlamaları birbirine karıştı.”
MİLİS ZULMÜ
Bütün bu katliamlara milisler de bizzat iştirak etmişlerdi, Milis süvari kumandanı Süleyman Bey (Erdinç) ve kravatlı, boynunda dürbünüyle Ağabey lakaplı idris (Erdinç), parlak çizmeleriyle Sidîqê Heso ile Feto. Askerlerle birlikte katliamı gerçekleştirdikten sonra milisler, köylülerin bütün mallarına el koyuyorlardı. Bütün aşiretleri yakından tanıyorlardı. Aileleri ve aralarındaki bağları ayrıntılı bir şekilde Derviş Bey ile İbrahim Bey’e anlatıyorlardı. Sağ kurtulanlara musallat olmuşlardı. Arkalarında yine çoğunluğu Ercişli Türkmenlerden oluşan bir milis ordusu vardı: İdris (Erdinç), Süleyman (Erdinç), Sidîqê Heso, Feto, Seydkili Şerifê Telal, Eliyê Evdi (çêloyi), Helîm Xoce (Helîm çelebi), Şeyh Taho (Şêx Tahir), Memê Hemze, Cindo, Refo (Nalbantoğlu), Mehmet Turan, Şewketê Wani (Vanlı şevket efendi), Muştak Efendi (Çavuşoğullarının Dedeleri), Abdullah Efendi, Hacı Ali (Albayrak), Ali Ağa (nazlı), Dahar Ağa (Xerginli), Purulli Mecit Efendi (Gazioğlu), Fırıncı Mevlüt (Hançer),Zortullu Murat Bey, Kasap Şerif Ağa (Bakak), muhtar Mevlüt Efendi (Aydın), Paketçi Şevket (Ceylan), Saracın Recep (Saraçoğlu), İmam Mehmet Efendi (Sancak),
Ömer Ağa (Kasımbağlı) ve adlarını sıralasak sayfaları dolduracak olan Xergin, Pülur, Pülumark, Yekmal ve Erciş yerli Türkmenleri…
TECAVÜZE UĞRAYAN, YAKILAN CENAZELER
Zilan’dan getirilen esirler, gündüz şehir camisine kapatılırdı. Akşam oldu mu Örene, Heyderbeg, Êrşat yolu kenarında kurşuna dizilirlerdi. Yeni bir yer bulundu. Aşê Davuda… Mevsim yazdır. Erciş de yemyeşildir.
Xerginli Misto Van Gölü’nün masmavi sahilinden baktığında iki rengin uyumsuzluğunu çok iyi görebiliyormuş. Çocukmuş. Aklında kalan tek şey de bu olmuş. Heci Şebab Kandemir de o günlerde daha çocukmuş, ceset gördükçe annesi gözlerini kapatmış: “Seyid camisinden Êrşat mezarlığına kadar yolun her iki tarafı kurşuna dizilmiş insan cesetleriyle doluydu. Yazın başlarıydı. Kanları toprağın üzerinde simsiyah bir tabaka oluşturmuştu; annem yine gözlerimi kapattı. Korkmamam için… Erciş’in büyük camisi (Kara Yusuf Cami) var ya işte orasını cezaevi olarak kullanıyorlardı. Askerler Gelîyê Zilan’daki insanları gündüz getirip bu camiye kapatıyorlardı. Akşam olunca da götürüp öldürüyorlardı. Aşê Davuda’da ve Aşê keşiş’e götürüp öldürüyorlardı. Heyderbeg (Haydarbey) yolu üzerinde öldürüyorlardı. Örene (Wêrane) yolu üzerinde öldürüyorlardı. Yekmal yolu üzerinde öldürüyorlardı. Bu şekilde abartısız günde 200 kişiyi öldürüyorlardı. Esir kafileleri Erciş’e getirildiği zaman benle ailem de içndeydik. Êrşat köyüne geldiğimizde bazı evler yakılmıştı. Hala yanıyorlardı.işte bu ateşin içine cesetleri atıyordu askerler.cenazeleri yakıyorlardı.”
Diğer bir tanık ise mele Ahmet Yıldızdı: ‘’Aşê Davuda ceset doluydu, Ağustos sıcağında cesetler şişmiş, kokuyordu. Askerler, genç kız ve kadınların cesetlerine tecavüz ediyorlardı: “Aşê Davuda (Davutlar değirmeni), Erciş kız yatılı ilköğretim bölge okulunun bulunduğu yerdir, Van –Erciş yolu üzerinde bulunuyor ya. En büyük toplu katliamlardan bir de orda yapıldı. ben o zamanlarda. Askerlere erzak taşırdım. Birkaç defa Aşê Davuda’da kamp kurmuş olan askerlere erzak götürdüm; kendi gözlerimle gördüm. Cenazeleri üstü üste kule şeklinde yığmışlardı. Hiç unutmam, askerler cenazelerin arasına girip güzel kadın ve kızların cesetlerine tecavüz ediyorlardı.”
Belli kaynaklar sonucundan ulaştığımız bilgilerdir..Gerçek yaşanmışlıklar ve gerçek öykülerden uyarlanmıştır. Bir çok kaynakta ulaşılacağı gerçeklerdir. Bu zulüm ve vahşet yeni olmadığı gibi, sonda olmayacaktır. İnsanı dehşette düşüren bu katliamlar, insanı insan olmaktan çıkaran en büyük facialara da yol açıyordu.
Hiç bir dil ve kelam bu vahşeti tanımlamaya yetmiyor ne yazık ki.!
İpek Bayrak.
13.07.2015
YIKILDI GÖNLÜMÜN BENDİ IRMAĞI
SEL ALDI GÖTÜRDÜ ÖMRÜMÜ DAĞLAR
ARZUHALİM KALDI GÖĞSÜN AĞINDA
FELEK YOL VERMEDİ AĞLATI DAĞLAR.
İpek Bayrak.
12.07.2015.
''EY OĞUL.!!
Çarmıha gerilen isa,
tur dağına çıkan musa,
nil'de dolaşan asa gibisin.
bir yanım gül bahçesi,
bir yanım nemrud'un ateşi
isyanım öfkemde büyüktür oğul.
sen yağmurun çocuğu,
ben tufanın piç'iyim..
gel iyileş yaramda
ben toprağından yastık,
sen yorganım ol oğul.
yanlızlık, kimsesizliktir
sen benden gittin gideli.
ben ateşin narından yanarken,
sen yangının külünden doğdun oğul.
ben senin mezarın olurken,
sen beşiğinden çocuktun.
kar üşüyor BEDENİNDE
yüreğine düşen tanesiyle,
bir dert, bin keder eder
alıp götürdüğün nefes
kadar oğul.!!
İpek Bayrak.9.12.2014
Bu şiir çocuklarını kaybeden tüm anneler ve Ali İsmail içindir.!! 9.12. 2014 yazmıştım. Unutulmayacaksın oğul. Yangın yerine dönen yüreğinden öpüyorum. Kal sevgiyle..
VARDIM DOST ELİNE SELAM SÖYLEDİM
ALDI SELAMIMI DOST NAZLI NAZLI
KIRILDI KANADIM AÇMAZ YOLLARIM

İNTİZARIM SANA YAR NAZLI NAZLI.

İpek Bayrak.
10.07.2015
SEHER YELİ DOST KÖYÜNE UĞRARSAN
SÖYLE SELAMIMI SEN GİZLİ GİZLİ
BU SENE GELMEZSEM, GELECEK SENE
BEKLE YOLLARIMI YAR GİZLİ GİZLİ.
İpek Bayrak..
9.07.2015
"ÇARMIHA GERİLDİ İSA"YLA DÜŞÜM
TUR DAĞINA VURDU ÖMRÜMÜN KUŞU
GİDENIN ARDINDAN KALAN KAÇ KİŞİ ?
SİVAS GİBİ DERDE DÜŞ OLMAYINCA.!
Ipek Bayrak..
1.7.2015
''SİVAS'IN KARANLIK YÜZÜ.!''
Pirsultan Abdal, taşlanarak idam edildiği kanli Sivas'ta, 450 yil sonra yeniden öldürüldü. Heykeli tahrip edildi, boğazina ip takilarak sokaklarda süründürüldü, gözlerini oyup ve daha sonrada parçalara bölünerek, darma-dağan edildi. Tüm bunlar 20. yüzyilin " çağ atlayan, seffaf, laik" sandigimiz Türkiye"sinde oldu.
Şeriat, başta Kuran olmak üzere, İslam'in temel kaynaklarinin ortaya koydugu kurallar ve buyruklarin bütünüdür. Şeriat'a göre Kuran tanrisal kanundur. Tüm insan eylemlerinin, davranişlarinin ona dayanmasi, onun gösterdigi yolda gitmesi, tüm hukuk kurallarinin sosyal düzenlerin ona bağlanmasi, onun gosterdigi cizgiden gitmesi gerekir. Kuran ve Hadislerle bildirilen hükümler "kesin" olduguna göre, şeriat kurallari da zaman üstüdür, degişmez, degiştirilemez.
Şeriatcilik, devletin sosyal, iktisadi, siyasi ve hukuki kurumlarini belirleyen kanun ve nizamlari ortada kaldirma, dini esas ve prensiplere dayanan bir devlet kurma amacini güder. şeriatcilari, bağrinda besleyen, mayalayan, çanak tutan ise, bu Devlet"in kendisidir.
Aleviligin "Yedi Ulular'inda Seyyd Nesimi, 15. yuzyilin sakincali şairlerindendi. O, insana inaniyordu, insana dönüktü, insani seviyordu, insanda görüyordu tanriyi...
Şeriata karsiydi. Seyyit Nesimi"ye gore insan sürekli sevgi eyleminde yoğrulmali, çevresindeki tüm neslelerde tanriyi görüp sezmeliydi. Tanriyi sevmek için tapinma (ibadet) gerekli değildi, sevgi yeterliydi. Ona gore insan namazini sonrada da kılabilirdi, ama sevgisiz geçen bir ömrün eksikliğini sonradan gidermek olanaksizdi.
O'nun yaşam felsefesinde sevgi, uyum, coşku ve derinlik vardi. İşte bu düşünceler uğruna yobazlar Seyyid Nesimi"nin derisini bedeninden yüzerek hunharca öldürler.
Seriat, dün aydinlik düşünceye soluk aldirmiyordu ve bugünde aldirmiyor. Oysa insaniz, aklimiz var, düşünceye neden duvar çekelim ve çektirelim? Akli olan insan düşünür! Düşünen insan yaratir, soru sorar ve tartişir! Düşünmekten tartişmaktan korkan insan, insan olma özelliğini kaybetmiş demektir. Bin yil önce neler yapildiysa, tekrar ederek yanitliyor. Aydinlik düşünce ve fikirleri ateşe veriyordu. Bunun adına şeriat din devleti diyeceklerdi.!
Biz Aleviler, dünya gelişimiz, insandan baska kimsenin emrinde ve buyrugunda degildir. Biz Aleviler, insanlar kardeştir diyoruz, onlari sınırlarla ayirmak doğru değildir. Bizde insanlar arasi ayrima, haksizliga zulme, yanlişa karşi başkaldiri vardir. Bizde sanat, kültür, semah vardir. Sevgi, saygi, dostluk, kardeslik, bilim, kültür, edebiyat, felsefe ve özünde insan vardir. İste yobazlar ve sistem, bu değerlerimizi ateşe vererek yakmaya calisiyor.
Niçin Seyyid Nesimi"nin derisini yüzdüler, Seyh Bedreddin"i, Pir Sultan"i ve Mansur"u astilar?
Kuyucu Murat Pasa niçin binlerce aleviyi kuyulara atarak boğdurdu? İsmail pasa 15 bin aleviyi niçin boğdurdu? Yavuz Selim"in 45 bin aleviyi kirdirmasi niçindi?
Kocgiri"de,Dersim"de on binlerce cana niçin kiydilar? Niçin Maraş, Çorum, Malatya, Erzincan, ve Sivas? Ve yine Sivas! Bu vahşet niçindi?
2 Temmuz 1993 sivas katliamini anlamak, algilamak zor degildir! Bu vahşet kuyusunda yangınla boğuşan bir ülkenin kaderi olmamalıydı.! Bu acılar binlerce yil geçse bile toplumun hafizasinda asla silimeyecek izler bırakmış ve bırakmaya devam edecektir.
O, günde bugüne değişen hic bir şeyin olmadiğini görmek, her tür vahşetin yapıldığı yeni bir dünya düzeniyle karşı karşıyayiz. Bu da dünya için, insanlık için yeni acı, keder, göç, yokluk, göz yaşının tekrar yüzeye çıkmasıdır. Bu siddettin kaynağini geliştiren ülkenin baş efendisi Erdoğan olursa, daha da vahim olduğu düşüncesi, toplumun her kesimini kaygilandirmaktadir. Gazi olaylari, Roboski, gezi direnişi ve Lice'de yaratilan karanlik ellerin, tekrar kan dökmelerinin bir anlami yokmudur sizce?
Kobani ve bölgemizdeki ateşi fitilleyen birinci derecede olan ülkeler ve bunların içinde en başta gelen türkiye'nin hesap vermesi gerekmiyor mu? Bütün bu vahşetleri kiniyor ve lanetliyorum.
Sehitlerin anilarinin önünde sevgi ve saygiyla egilirken, UNUTMAYACAĞIZ; UNUTURMAYACAGIZ.. Saygilarimla..
İpek Bayrak.
30.06.2015
''SİVAS KATLİAMI BİR ŞERİAT PROVASIYDI.!''
2 Temmuz Sivas katliamı Mit ve Jitem’in ortak yapımıdır. Diğer ucu tetikçi olarak kullanılan Hizbul-Kontra’dır. Siyasal İslamcı (ne demekse!) geçinen kıt zekâlılar, -güya muhalif oldukları- bu sistemin pis işlerini yapan ayakçı takımı olmuştur. En iyi “ajan”, ajan olduğunu bilmeyenlerdir. Utanmadan “Şanlı Sivas Kıyamı” diyenler, 28 Şubatta canları yanınca “demokrasi ve insan hakları” havarisi olup, mazlum rolü oynamaya başlayip bugün iktidar olmuş olanlardır.
***Şam veya Küdüsü 24 saatta almayi söyleyen devlet, 8 saat Sivas yanarken seyrediyordu. Devlet yoktu diyenlere bir çift sözüm olacaktır.! Devlet hep vardı ve oracıktaydı. Amacına ulaşmayi bekliyor ve 8 saat sonucundan istediğini elde etmişti, yananlar yanmış, gidenler gitmişti. Yani tüm arzu ve istedğini yerine getirmeyi başarmış bir devlet vardı karşımızda. Hangi sinir uçlarına dokunsa orayi tahrip eden bir güce sahip olan devlet, bu kez sivas'ta aydınları hedef almış ve nice cana kıymıştı. Dersim, Maraş, Koçgiri, Çorum, Lice, Robos ki, Malatya, Gazi, Gezi ve bir çok katliam'da olduğu gibi.!
**Hani bir söylem var halk arasında, devlet 8 saat sivas'ta yoktu, bir hafta maraş ve çorumda da yoktu vs. vs. diye anlatıladurur. Halkın yanıldığı bir gerçek vardı ki, o'da hep devletin tüm katliamlar içinde yer almasıydı. O' günün katilleri, bugün iktidar sahipleri olanlardır.
Ayrıca; her yapılan katlamlardan, bir önceki katlamları unutturmak amacıyla yapılmış olan katliamlardı.
***Alevi köyler boşaltılmış, mahallelerinde baskı görmüş, yaşam alanları yok edilmiş, sayisiz tahribatlara yol açmıştır. Bu katliamların süreci çok eskiye dayandığından dolayi, yezid soyunu ve yolunu sürdüren zihniyetin anlayiş sonucu, ezilen ve ayrımcılığa uğrayan tüm halkları ezmiş ve yok saymıştır.
Alevi köylerine cemevleri yerine zorla camiiler yaptırıp imam tayin edilmekte geri kalmamış ve asimlasyonu çok güçlü bir şekilde uygulanmaya koymuştur. Mecburi din derslerin dayatılması ve Diyarbakır da yapılan bombalı patlamanın faillli olan kişinin alevi bir gencin elinden kan deryasına döndüğüydü. Devşirme kültürüyle çocuklar, okul sıralarında dinle eğitilip ve istedikleri kıvama getirene kadar büyük bir çaba içinde olduklarını biliyoruz artık.!
***Suriye üzerinde alevileri,kobani üzerinde kürtleri, hırıstıyanlar üzerine ermeni ve ezidileri, sağcılar üzerinde solcuları, demokrasi üzerinde özgürlükleri, erkekler üzeri kadınları, dincilik üzerinde laiksizmi vurmaya çalışan bir sistemden bunların olması doğal gibi görünse bile, bu korkunç gerçeği değiştirmeyeceğidir. Bu yaşadıklarımız kader değildir ve olmamalıdır. Bu esaretten nasıl çıkılacağını 7 Haziran seçimlerinden çok iyi görmenin onurunu hepimiz yaşadık. Örgütlü bir toplum ve örgütlü bir birliktelikte aşılamayacak hiç bir zorluk yoktur.Yeterki gücümüzü bilelim ve birbirimize güvenelim..
***Sivas'ta yakmak istedikleri aydın düşünceydi, bilimdi, insanlıktı, sanat, kültür, inanç, saz, söz, demokrasi, özgürlük, laik düşünce ve semaha duran nice candı. Devlet tüm kodlarıyla yaşamını katliamlar üzerinde sürdürmüş ve 22 yıl önce sivas'ı ateşe veren devlet ve besledikleri çeteleriyle, bugün Kobani'yi bombalayarak ateşe vermiş ve sivas'ta yakılan ateş, şeriat düzenin bir provasıydı. ''Nice aydın ve sanatçıyı bunun için ateşe verdiler''.
***Sivas'ın ateşinden, yüreğimizi koyacak hiç bir yer bulamadık acımızdan.! 22 yıldır yaniyor içimizde ki sivas koru. Hangi bir canın anısına dönsek, orda boğazımız düğümlenir ve nefessiz kalır tüm yaşam alanlarımız.
''Hiç bir dava divana kalmamalıdır.''
İpek Bayrak..
29.06.2015
''Ateşin çocukları asla ölmezler.'' Kazim Koyuncu, ömrünün baharında çernobil'e kurban gitmiş ve genç yaşında aramızda ayrılırken, nice eser, nice güzellik ve nice insani değerler bırakmıştır. Dünya'ya veda ederken, insanlığa dair onurlu düşüncesiyle umutlu olmayi öğütlerken, devrimci duruş ve fikirleriyle hepimizin yüreğinde çok derin izler bırakmıştır. Ten ölür, can ölesi değildir ilkesiyle hep aramızdadır. Seni sevgiyle anarken, o güzel yüreğinden öpüyoruz! ''Sevgiyle kal asi çocuk.!'' Yıldızlar yoldaşın olsun..
İpek Bayrak..
25.06.2015
''NİCE TÜRDEN ÇEŞİT İNSAN YARATTIN
DOLDURDUN DÜNYA'YA BOŞA YÜRÜTTÜN
YÜZLERİNE BAKTIN BUNCA SIRITTIN
DEDİN HAYVANLARA İRFAN GEREKMEZ.!''
İpek Bayrak.
24.06.2015
''NE ETSEK EMEĞİN ÖDENMEZ SENİN
ÇALIŞTIN YORULDUN, BÜKÜLDÜ BELİN
BAZEN ACI GÖRDÜN, BAZEN HEP GÜLDÜN
KALDI HAKKIN BİZDE; HELAL ET BABAM.!''
İpek Bayrak.
21.06.2015
BİR YANIM KARANLIK, BİR YANIM ZİNDAN
BİR YANIM YIKILMIŞ, SANKİ BİR VİRAN
SİVAS'TA YAKILDIK, ATEŞTEN DUMAN
KARANLIK SOFTA'NIN ZULMÜNE KALDIK.!!
İpek Bayrak..
20.06.2015
''Süleyman, tahtı-tacını bırakıp ''cehennem''e giderken, Erdoğan'a yer ayırdı. Ve dedi ki, gel beraber yanalım: yanalım ki, içtiğimiz kan, aldığımız nice can, yediğimiz bunca hak, yaptığımız tüm pislikler yok olsun, ülkemiz ve dünya cennette dönüşsün.!'' 'Azrail arkadaş', senin işine karışmak haddimize değil ama, bugünlerde ehpey iş çıkardın ve sırayi şaşırmadan alacaklarını alıp giderken, birikmiş işlerini fazla aksatmadan, daha alacakların var ve yolunu gözlüyorlardır. N'olur; şu bizim ülkeyi talana çeviren ''zübük'' efendiyi gözünde kaçırma sakın! ihallesi sende, mürvetti de sende olacaktır.!'' Kazancın bol olsun Azrail gardaş.!!
İpek Bayrak..
19.06.2015
''DÜN' DÜNDÜR DEYİP; BİNDİ ATINA
NALLARI DÖKÜLDÜ,GİTTİ BAHTINA
ZÜBÜKLER OTURDU EN SON TAHTINA
YAKTI KÖYÜ KÜL EYLEDİ SÜLEYMAN.!''
İpek Bayrak..
18.06.2015
''Gün gelir zalimlerde ölür.!'' Zulmün her damgasına imzasını koyan kimilerine göre çoban, kimilerine göre baba, bizlere görede eli kana bulanmiş katil Süleyman olarak hafizalarımızda kaldı. Deniz'lerin idamından tuttunuz, ülkenin başına gelen her tür felakette parmağı olan, her sıkıştığında ülkeyi faşist cuntaya teslim eden ve dün dündür, bugün bugündür diye nutuk atan, sermayenin en üst savunucusu olarak nam yapan, tüm ömrünü ülkenin üstünde bir karabulut gibi dönen Süleyman Demirel'e, hakımızı helal etmiyoruz.! Emperyalizmin en büyük savunusu olarakta, akıl süzgecimizde yerini almıştır. Hiç bir makam Süleyman Demirel'i temiz edemez ve masum kılamaz. Eğer varsa bir cehennem, cehennemin ateşinde korunla beraber yanasın Süleyman.! Sultan'da olsan, Süleyman'da olsan gideceğin yer karatopraktır! Darısı zübüklerin başına olsun.!
İpek Bayrak.
17.06.2015
''ÇEKİLMEZ DÜNYANIN ÇARKI DEVRANI
ÇİLESİ BİR BAŞKA, ZULMÜ Bİ BAŞKA
ELVAN ELVAN OLMUŞ YARAM KANIYOR
VURULDU BERKİN'İM, DERDİM Bİ BAŞKA.!''
İpek Bayrak..
16.06.0215
DÜNYA DEVRİMCİ LİDERİ CHE GUEVARA'YA, BİN SELAM OLSUN.!
''Bugün Che'nin doğum günü olunca, yaşamıyla ilgili bir kaç örnekle sunma ihtiyacını duydum.Hepimizin hayatında yer edinmiş olan ve dünya devriminden öncü rol oynayan bir lideri, sıradan bir kaç sözle savmak yanlış olurdu.!'' O'nun gibi devrimciler yaşasaydı, dünya bu halde mi olurdu?
14 Haziran 1928'de Rosario, Arjantin'de dünyaya geldi. Doğum tarihi bazı kaynaklarda 14 Mayıs şeklinde geçmekteydi. Yüksek mühendis olan babası Ernesto Guevara Lynch, İrlanda asıllıydı, annesi Clia dela Serna'nın ailesi ise İrlanda ve İspanya kökenliydi. Henüz iki yaşındayken astım krizi geçiren Che, hayatı boyunca bu hastalıkla yaşayacaktı. Guevara ailesi, Che 3 yaşındayken, Buenos Aires'e yerleşmişler, ancak astım krizlerinden dolayı Che'nin durumu daha da kötüleşince doktorların tavsiyesiyle Cordoba'ya taşınmaya karar vermişlerdi. Çünkü tedavisi güç olan hastalığının iklim koşullarıyla yakın ilişkisi vardı. Politik eğilimleri itibariyle sola açık liberal olarak tanınan Guevara'nın ailesi, İspanya iç savaşında açıkça Cumhuriyetçileri desteklemişlerdi. Ekonomik anlamda durumu iyi olan aile zaman içinde maddi sıkıntılar yaşamaya başladı.
İrlanda ve Bask asıllı Arjantinli devrimci, lider ve doktor. Gerçek adı Ernesto Guevara de la Serna'dır. İnsanlık tarihine adını altın harflerle yazdırmış, hayatı boyunca sömürü, adaletsizlik, eşitsizlik ve yoksullukla mücadele etmiş ve devrimleriyle tüm dünyayı derinden etkilemiştir. Fidel Castro'yla birlikte bugünün Küba'sını kurmuş, insani değerleriyle dünya barışını taçlandırmıştır. Cesareti, bilgeliği, geniş vizyonuyla her zaman örnek alınmış, kapitalizm ve sömürü düzeniyle verdiği savaşta büyük başarı kazanmış olan Guevara, hiç kuşkusuz dünya tarihinin en önemli kişilerinden biridir. "Gerçekçi Ol İmkansızı İste" sözüyle de kült olan liderin dünya görüşünün oluştuğu Latin Amerika gezisi sırasında yaşadıkları Motorcycle Diaries adıyla film olmuş, ünlü lideri oyuncu Gael Garcia Bernal canlandırmıştır. Ünlü yazar ve 1968 hareketlerinin önde gelen isimlerinden Jean-Paul Sartre, Guevara’yı "Çağımızın en olgun insanı" olarak tanımlamıştır.
Guevara ailesi,1944 yılında Buenos Aieres'e göçtü. Durumları iyiden iyiye bozulmuştu. Che, biryandan öğrenimine devam ederken bir yandan da çalışıyordu.Tıp fakültesine yazıldı. Fakültedeki ilkyıllarında Arjantin'in kuzey ve batı bölgelerini baştan başa dolaşmış, buralardaki orman köylerinde cüzzam ve tropikal hastalıklar üzerinde çalışmalar yapmıştı.
Son sınıfta iken Che, arkadaşı Alberto Granadas ile bütün Latin Amerika'yı içine alan bir motosiklet turuna çıktı. Bu tur ona, Latin Amerika'nın sömürülen köylülerini yakından tanıma fırsatı verdi. Che, 1953 yılının Mart ayında üniversiteyi bitirmiş doktor olmuştu. Venezuella'daki cüzzam kolonisinde çalışmak üzere anlaşmıştı. Buraya gitmek için çıktığı yolculuğu sırasında Peru'ya da uğradı.
Orada yerliler hakkında daha önce yayınlanmış bir incelemesi yüzünden tutuklanarak cezaevine gönderildi. Hapisten çıktıktan sonra Ekvator'da bir kaç gün kaldı. Burada Ricardo Rojo adında bir avukatla tanışması hayatının dönüm noktası oldu. Che, Venezulla'ya gitmekten vazgeçip, Ricardo Rojo ile birlikte Guetamala'ya gitti. Devrimci Arbenz Hükümeti sağcı bir darbe ile devrilince Arjantin büyük elçiliğine sığındı.
İlk fırsatta ihtilalcilerin safına katıldı. Faaliyetlerinden dolayı elçilik binasından çıkartıldı. Guetamala'da kalması tehlikeli bir durum alınca Meksika'ya gitti. Ernesto, Guatemala'da bir çok Kübalı sürgün ve Fidel Castro'nun kardeşi Raul ile karşılaşmıştı. Meksika'ya geçtiğinde ise Fidel Castro ve arkadaşları ile tanışarak Küba devrimcileri safında yer aldı. Daha sonra Granma gemisiyle Küba'ya hareket etti ve savaşın sonuna kadar en ön safhada yer aldı.Devrim sonrasında Binbaşı Ernesto Che Guevara Havana'nın la Cabana Kalesi'nin komutanlığına getirildi.1959 yılında Küba vatandaşı ilan edildi . Bir süre sonra silah arkadaşı Aleida March ile evlendi.
7 Ekim 1959'da Milli Tarım Reformu Enstitüsü başkanlığına atandı. 26 Kasım'da da Küba Milli Bankası başkanlığına getirildi. Böylece Che ülkenin mali işlerini yüklenmiş oluyordu. 23 Şubat 1961'de Küba Devrim Hükümeti bir sanayi bakanlığı kurarak Che'yi bunun başına getirdi. Ancak Playa Giran çatışması sırasında, tekrar kale komutanlığı görevine getirildi. Daha sonra az gelişmiş ülkelere çeşitli seyahatlar yapan Che, sömürülen halkları ve emperyalistleri daha yakından tanıma fırsatı buldu. Bu durum Che'nin savaşcı yanının tekrar canlanmasına yol açtı.
Artık başka Latin Amerika ülkelerine gidip halkları örgütlemesi gerektiği kararını vermişti.1965 Eylül'ünde bilinmeyen ülkelere doğru yola çıktı. 3 Ekim 1965'de Fidel Castro, Che'nin ünlü veda mektubunu Küba Halkı'na okudu.
İlk olarak Kongo-Kinşasa’ya (sonraları Kongo Demokratik Cumhuriyeti) daha sonra da CIA ve Amerikan Ordusu Özel Harekât Birlikleri’nin ortak operasyonu sonrası yakalanacağı Bolivya’ya gitti. Guevara 9 Ekim 1967’de Vallegrande yakınlarındaki La Higuera’da Bolivya Ordusu’nun elinde iken öldü. Son saatlerinde yanında bulunanlar ve onu öldürenler, yargısız infaz sonucu öldürüldüğüne tanıklık etmişlerdir.
Ölümünden sonra Guevara dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelmiştir.
Dünya devrimci lideri olan CHE'NİN doğum gününü kutlar, sevgi ve saygıyla önünde eğilirim..Yıldızlar kadar yüce olan yüreğinden ve ellerinden öperim..
İpek Bayrak..
14.06.2015
''SIRRIN VERME YABAN ELE AR OLUR
HELE BAK Kİ;DÜNYA NASIL DAR OLUR
ELİN VARMAZ İŞİN GÜCÜN ZOR OLUR
KIYMET BİLMEZLERE DÜŞÜRME FELEK.!''
İpek Bayrak..
12.06.2015
''ÇOK ARADIM BULAMADIM İZİNİ
YÜRÜDÜKÇE YUTAR OLDUM TOZUNU
BİR AN GÖRSEYİDİM GÜLEN YÜZÜNÜ
GÖREMEDİM YÜREĞİME DERT OLDU.!''
İpek Bayrak..
11.06.2015
''ALEVİLERİN KIBLESİ.!!
Kendi kiblesine sahip çıkmayan kimseler, bir başkasına kıble tayin edemez. Altan Tan'ın bunları çok iyi bilmesi lazım.. Eğer HDP' Altan Tan'ı saygılı olmaya davet etmezse, onun gibileri cesaret alarak ilerki süreçlerde HDP'yi, AKP'ye benzetip, içini boşaltacaktır.
Her rengi içinde barındıran bir parti ve türkiye siyasetine yeni bir umut veren, söylem ve projesiyle Altan Tan'a kurban edilmemeli. Herkes ne konuştuğunu çok iyi bilmeli ve haddini aşmamalıdır. Ülkeyi batıran ve iç savaşa götüren bu zihniyettir. ALTAN TAN, HDP de mutlu değilse, AKP'ye geçsin. Barajın hızıyla HDP içinde, Erdoğan figürüne dönüşmesine izin verilmesin.! Oturduğu koltuğun hakkını vermeyenler ilk iş olarak, alevilere saldırmakla, aşağlamak ve bir siyasi figür üzerinde döverek başlıyor siyasetine. Ve bizden de alkış bekliyorlar.
HDP' derhal bu olumsuzluğun önünü kesmelidir. Hepimizin oy verdiği bir siyasi parti gericilerin kafa arkasındaki karanlığa teslim etmemelidir. Sanane be adam alemin kabesi ve kıblesinden? Sen var git kendi kabene sahip çık. Işid'in eline geçse, kabeyi başınıza yıkar.
Alevilerin yüzü güneşin aydınlığına ve insanın yüreğine dönüktür.. kabesine insanı koyar ve benim kabem veya kıblem insandır der.!yani insani kamil ve evrenin varettiği yaşamın taa kendisidir. Aleviler, konuşan kuran insandır der ayrıca!. Her şey insandan görür, doğayla bütünleştirir ve güneşle kutsar. Bilimin, ilmin, aydınlanmanın ışığı insandır. Bunu diyen bir topluma zorla kible tayin etmenizden utanmiyormusunuz?
Asırlardır direnmiş, can vermiş ve ödün vermeden yaşamına yön vermiş bir toplumu, birilerin kendi aşağlık komplesiyle saldırmaya hakkı yoktur. İsteyen istediği yöne döner ve nasıl inanırsa öyle bakar yaşamına. Buna ne senin islam anlayişin karar verir, ne de devlet karar verebilir.!! Her ağzını açan alevilere saldırması ve şamar çocuğuna çevirmesinden bıktık usandık. ''YETER BE YETER''. LANET OLSUN.! Bu ülkeyi biraz rahat bırakın nefes alsın. Hepimiz yorulduk artık.!
İnsana vereceğiniz değer yoksa, siz bir hiçsiniz der. İstediğiniz yere dönebilirsiniz, kimsenin bir diyeceği olmaz ve saygı da duyulur. Ama sizlerin kimin nereye döneceğine karar kılamazsınız.
'Hey Altan Tan, Alevilerin, senin inandığı kabeye veya kıbleye döndüğünü ne vakit gördün? Bu alışkanlığınızdan vaz geçip, tertemiz olan bir partiyi daha fazla kirletmeyiniz..
Sizin gibi düşünen veya inanların arasında istediğinizi söyleyebilirsiniz ama, sizin gibi düşünmeyenlere şımarık bir şekilde saldıramazsınız. Sizin gazınızı almazlarsa, siz o parti için bir felakette dönüşebilirsiniz.! HDP'ye oy veren nice insanı aşağlayamazsınız. Ve buna da hakkınız yoktur Tan efendi.!''
İpek Bayrak..
9.06.2015
DEVRİ ALEM GİBİ SEYRE DALARKEN
GEL BEYHUDE GEZME DUR USLU USLU
GAFLETTEN GÖZÜNÜ AÇMAK İSTERSEN
OKU ŞU ALEMİ, GÖR USLU USLU.!
İpek Bayrak.
8.06.2015
''HALKIMIZA TEŞEKKÜRÜMDÜR.!''
Umutsuzluğun umuda dönüşmesini, karanlığı aydınlığa çevirilmesini, ülkeyi büyük bir felakettin ucunda alıp kurtarmanızı, ezilen, horlanan, kibirli bakışların arasında sıkışan, öfkenin kurbanı haline gelen, hukuksuzluğun, haksızlığın, adaletsizliğin, çaresizliğin, parçalanmışlığın, horlanmışlığın, ayrışmanın eşiğinde olan ülkeyi kurtarma becerisini gösterdiğiniz için, size çok teşekkür ederiz hey halkımız.
Çok uzun bir yolun yolcularıyız, yorulduk, vurulduk, zalimlerin hışmına uğradık, ayaklar altında ezildik, kimlik ve inançlarımızla yok sayıldık, tufana uğramanın acısını hep yaşadık, yakıldık, yıkıldık, yuhlandık, darağaçlarına asıldık, isa gibi çarmıha gerildik, ama yeter deyip korkularımızdan korkmamayi öğrendik, yürüdük düşmanın üzerine hep beraber, demokrasi, hak ve özgürlükler için, giden canlarımız için, yaralı ve sakat kalan çocuklarımız için direnmenin ne denli önemli olduğunu öğrendik ve inancımızı kaybetmeden diktatörlerin yenilmiş hallerini gördük. Barışa giden yolun taşlarını nakış gibi sabırla işlediğiniz için, faşizme ve despotizme izin vermediğiniz için, halkın zaferini halkın gücüyle, HDP'le taclandırıp güçlendirdiğiniz için, Xızır yar ve yardımcınız olsun..
Erdoğan efendi'yi yenilgiye uğratıp, ecdadıyla beraber mezara gömme becerisini gösterdiğiniz için, sarayların saltanatını yerle bir ettiğiniz, devletleşen AKP'ye büyük bir ders verme gücünü gösterdiğiniz için, size binlerce teşekkürler hey halkımız.
Dert bizden, dermanın da ellerimizden olduğunu gösterdiğiniz için size çok teşekkürler hey halkımız.
Vicdanın sesini hakim kıldığınız için, yarınlara karşı daha büyük bir umut ve güvenle halkların kardeşçe, barış içinde yaşanmasına onay verdiğiniz için, size çok teşekkürler. Bahara bahar havasıyla, horunların tınısıyla zafere giden bir halkın destanını yazdığınız için, kına tutan genç ve emek üreten nasırlı ellerinizden binlerce kez öperim.!' UMUT SENDE, DERMANDA SENDEDİR ''HEY HALKIM!''..Saygılarımla..
İpek Bayrak..
8.06.2015
HERGÜN YALAN İLE NUTUK ATANI
ÜLKE'Yİ PARSEL EDİP SATANI
GİZLİ KASALARDA HESAP TUTANI
BİR OY VURŞUNLA YIKILIR GİDER.!
İpek Bayrak..
7.06.2015
''UYAN HALKIM UYAN BARİ SEN UYAN
HEP FAKİRE GELİR, ZARARLA ZİYAN
YIRTIK LASTİK İLE GEZİYOR YAYAN
HİÇ KİMSEYE SÖZÜ GEÇMEZ FAKİRİN.!''
İpek Bayrak..
5.06.2015
''ALİ İSMAİL'DEN KORKMAK.!''
''Ali İsmail Korkmaz, iki yıl oldu aramızda ayrılalı. Nasıl bir karanlıktı ki, girdiğin sokaktan bir daha çıkmayi başaramadın oğul.! Nasıl bi zulümdü ki, başına vurulan darbelerden kutulmayi sağlayamadın.! İsmail'i linç edip öldürdüklerinden bir ülkenin vicdanını beraber öldürülmüş ve insanlığın yüreğine kan damlatılmıştı. Vurmayin bana öldüm dediğinden, daha fazla vurmuş ve senin o narin canına kıymışlardı oğul.!
Hangi vicdan bu kadar kinle beslenir, bu denli acımasız olur ve insanlığın en güzel ve en özel olan değerlerini yok etmek için çaba gösterir ki? İsmail öldürülünce, hepimiz öldürülmüş ve hepimiz yaralanmıştık. Canım İsmail'im, yıllar önce dünyaca ünlü bir şair vardı hani? Adı Nazim Hikmet'i, ondan da çok korktukları için, sürgüne gönderdiler ve sürgünde hayatını kaybetti. Bugün onunda ölüm yıldönümü..Seninle ayni gün hayatta kopmuş ama, eserleriyle aramızda yaşiyor..
Sevgili çocuk, seni aramızdan ayirip alan bi yazgı değildi; alın yazısı hiç değildi. ülkeyi yöneten kör anlayiş ve karanlığa kalem çalanların yaptıkları bir kötülüktü. Senden ve öldürdükleri tüm çocuklardan korkuyorlardı. Demokrasi, hak ve özgürlerin gelişmesinden korkuyorlardı, hukukun üstünlüğünden, adaletin doğru çalışmasından, emeğin hak olduğundan, bilim ve ilmin gelişmesinden, çağdaş bir ülkenin yapılanmasından korkuyorlardı.
O kadar fazla korkuyorlardı ki, oturdukları sarayların duvarları onların mezarı olacaklarından ve korkuları o kadar çoktu ki, dağı taşı ateşe verecek kadar ve ülkeyi yakacak kadar korkuyorlardı oğrul. Onun için size ve direnen her kim varsa, boynunu kesiyor ve yaşamına son veriyorlardı.
Adalet, sizin davanızı adaletçe bakamadığı için, davalarınızı sürgüne göndermiş ve hukuk yara almıştı oğul.! Sizin öldürülmüş olmanızda bu zalimleri korkularında kurtaramamıştı. ''Siz hergün bu vampirleri korkutmaya devam ediyorsunuz çocuk''.
Roboski de korktukları gibi senden, Berkin'den ve ülkenin gelecek aydınlık yüzlerinden korktukları kadar korkmuşlardı.! Denizleri ip'e götürenler, İbrahim'i parçalara bölüp babasına verenler, Mahir ve yoldaşlarını hunharca öldürenler, 93 de Sivas'ta insanlığı ateşe verenler, hep korkmuştu!.
Maraş'ı yakıp yıkan, kadınların göğsünü kesip, karnındaki bebeleri süngüye taktıkları günde çok korkmuşlardı. Çorum ve daha sonraları işledikleri tüm cinayetleri, Gazi yi, Gezi'yi, Hrant'ı, Malat'ya daki kafa kesmeler ve benzeri bir çok cinayet işlenmiş ve devlet bir zatti cinayettin sahibi olmuştu. Üstelik bu korku yeni değildi.
Kötülük karanlığın kör kuyusunda beslenirken, siz aydınlık yüzleri olan güneşin çevresinden aşkla dönen semahçılar gibi dünya döndükçe yaşamaya devam edeceksiniz.
İnsanlık var oldukça, siz varlığınız hep hayat bulacaktır..Aslında yazılacak çok şey var ama belki bi başka güne; ne dersin oğul?
Sevgiyle o acıyan yüreğinden ve yüreğinizden çok öpüyorum. Bu dava böyle gelmiş ama, böyle bitmeyecektir! Yıldızlar yoldaşın olsun sevgili çocuk'' SEVGİLERİMLE...
İpek Bayrak..
3.06.2015
AŞKIN ATEŞİYLE YANMAYAN GÖNÜL
MECNUN GİBİ ÇÖLDEN,DİLDE NE GEZER
BENİM GİBİ DERDE DÜÇAR OLMAYAN
YAR AŞKINA YANIP ELDE NE GEZER.!
İpek Bayrak.
3.06.2015
NURHAK'TAN, GEZİ DİRENİŞİNE.!!
Nurhak, sana güneş doğmaz
Uçan kuşlar yuva kurmaz
Dökülen kan yerde kalmaz
Soracağız hesabını.
Dökülen kan yerde kalmaz diye devam eden ağıtlarımızın arasında ağlaşan vicdanlarımızla anacağımız ve Gezi şehitleriyle birleşen bu günü kendime yas ilan ederken, ayni zamanda mücadele ruhu ile selamliyorum direnen milyonlarca yüreği. Burda Sinan Cemgil ve eşi Şirin Cemgil'in sesiyle bize kadar intikal eden bu düet, bizleri çok derin duygulara ve izdiraplara sefk etmiştir. O, acılı günlerden bugüne ülkenin bir gram kadar değişmediğini görmek çok daha feci bir duyguya taşımakta bizleri. Ayni zihniyet sürekli el değiştirip ayni katliamları yapmakta, yurtseverleri, devrimcileri, aydınları, direnen her kim varsa, canına okumaya devam etmekten geri kalmıyor. ''Nurhak'ta hukuk yoktu, Gezi'den de hukuk yok.! Öldürülen biz, ölenler bizdik her yerden ve her mücadeleden.!'' Birleşen bunca acıları bir arada taşımaya artık ne aklımız, ne vicdanımız ve ne de yüreğimiz dayanabilecek noktadır. Nurhak şehitleri ile Gezi şehitlerini anarken, direnç gösteren tüm halkımızı, gençleri, devrimcileri, ilericileri, aydınları ve emek katan tüm yürekleri selamliyorum. Hayatlarını kaybeden gençlerin anısının önünde saygıyla eğiliyor ve binlerce selam gönderiyorum.
İpek Bayrak..30.5.2015
BİR DEM SÜREMEDİM NAZLI YARINAN
KALEM TUTMAZ ELİM DERDİM DERİLEM
KÖLE OLUP DİYARLARDAN SÜRÜLEM
ÇÖLLER AĞLAR, YOLLAR AĞLAR, DİL AĞLAR.
İpek Bayrak.
30.05.2015
''Bir ağacın kökünde milyonlarca köke oluşan, dal budak salan ve ülkenin her yerinde büyük ve güçlü bir sesse dönüşen halkımızın direnişi ülkenin her yerine yayılmış, gezi'den birer fidan olarak hayat bulmuştu.'' Gezi direnişin yıl dönümünden tüm ezilen, horlanan, yoksulluk çeken, ayrışmanın en acımasız hallerini yaşıyan ve ülkenin içinde bulunduğu hertür hukuksuzluğa karşı özgürlük ve demokrasi haykırışlarıyla meydanalara çıkanlara bin selam olsun. Gezi direnişinden hayatını kaybeden gençlerin önünde saygıyla eğilir, sevgiyle selamliyorum. Siz gencecik fidanlardınız, dalbudağınızı kırıp, kökünüzü kurutmaya çalışanlar, bunun en ağır bir şekilde bedellini ödeyeceklerdir. Bu kervan böyle gelmiş, böyle gitmeyecektir. Bu kara zulüm kendi karanlığından kaybolana kadar bu dava sürecektir. Işıklar yoldaşınız olsun sevgili gençler. Hep bizimle ve yüreğimizden yaşıyor olacaksınız.. ''Küçük Berkin'e gözkulak olun emii, o daha çok küçük''..Hepinizin yüreğinden öpüyorum..
İpek Bayrak..
28.05.2015
ÇORUM KATLİAMI VE ARDINDAKİ PLAN.!
Bugün Çorum katliamın yıldönümü.
Çorum'da katliam düzeneğini kurmak isteyenler, uzun bir çalışma sonucu planı devreye koymuş ve devlet destekli bir katliam yaşatılmış, onlarca kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç öldürülmüş ve yüzlerce insan yaranlanıp sakat kalmıştır. Yine binlerce insan yaşadıkları toprakları terk ederek, bir başka diyarlara göç edip yaşam mücadelesini vermek zorunda kalmıştır. ''Tek suçları alevi olmaktı''. Niçin devlet her sıkıştığında alevileri hedefine alıyor ve onlar üzerinde ülkeyi kana boğmaya çalışıyor, birazdan bakacağız.! Yapılan bir sürü çalışma ve araştırma sonucu bazı örneklerle desteklenir bir şekilde gündemleştirmeye çalışacağım.
Çorum'da 1980 Mayıs-Temmuz aylarında meydana gelen, siyasi ve dini temelli olarak ortaya çıkan kanlı olaylar. Ülkücülerin, Alevi mahallesi olarak bilinen Milönü Mahallesine saldırması üzerine, başlayan ve kanlı cuma olarak ülkenin başında karabulutlar dolaşmaya başlıyor.
Çünkü en hashas konuları seçip ülkeyi kargaşaya götürüp, darbenin gelişmesine zemin oluşturmaktır.
4 temmuz sabahı, vali bir gün önce koyduğu sokağa çıkma yasağını kaldırdı. Faşistler ise halkı tahrik etmek için kendi adamlarını değişik camilere dağıtırlar. Cuma namazının bitiminde içeri girerek “Ey müslümanlar, Aleviler Milönü’ndeki Alaaddin Cami’ye bomba attılar. Cami yanıyor, namaz kılan müslümanları katlediyorlar” diye bağırırlar. Tahrik sonucu Cuma namazından çıkanlar eline ne geçirmişlerse topluca Milönü’ne koşarlar. Çorum’un değişik camilerinden binlerce tahrik edilmiş insan Milönü’ne yığılmıştır.
Oysaki, devlet ve sünni toplumunda bildiği bir gerçeği, doğruymuş gibi kabul edilerek saldırı düzenlenmiş ve tarih boyu hiç bir alevi kendi inancı için insan öldürmemiş ve hiç bir canlıya kıymamıştı. Çünkü alevi öğretisinde cana kıymak çok büyük bir günah olarak kabul edilir. Her canlının yaşama ve yaşıtılması için her tür katkıyı hakkediyor ve yaşanılması gerek ne denli güzellikler varsa, yaşatılsın istiyor. Bunu bilmelerine rağmen, türlü oyun ve iftiralarla alevileri bir kez daha öldürülmesinin gerekli olduğuna inanmışlardı. Tıpkı Yavuz Selimin katliamı gibi,tıpkı Kuyucu Murat paşanın kuyuda onbinlerce aleviyi kuyularda boğdurduğu gibi, tıpkı Deli İsmail paşanın ayni yöntemle alevileri kuyularda boğdurduğu gibi, tıpkı Dersim de büyük bir soykırımın yaşatılması gibi, tıpkı, Koçgiri, Maraş, Sivas, Malatya, Gazi vs yapılan alevi katliamları gibi, Çorum ilini yakıp yıkmış ve viraneye teslim etmişti..
"Müslüman namusuna sahip çık diye açıklamalarda bulunan isalimi gençlik şunları haykırıyordu.
19 Mayıs gösterileri adı altında yine namus bacılarımızın iffet ve hayasına kahpeçe ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçalıyor, içimize kan akıtılıyor. Yine müslüman evlâdı kan ağlamaya kafir düzen tarafından soyularak, en müstehcen ve kepaze kılıkta teşhir edilecektir. Bin yıllık mübarek tarihimize bundan büyük bir leke sürülebilir mi? Kurtuluş Savaşında namusunu Yunan eli kirletmektense ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sızlamaz mı? Ey müslüman, düşün, süngüyle ama karnında çocuk çıkarken zihniyetle bu zihniyetin farkı ne? Namazını kıl, orucunu tut yeter; karışan mı var diyen gafil müslüman sen de düşün... Düşün ki, haddini bilmeyenlere bildirelim hadlerini. Şu hadis-i Şerifi asla unutma, haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. Ne mutlu canı ile, kanı ile, malı ile CİHAD edenlere..."
diye nutuk atıyorlardı.
Gün Sazak'ın öldürülmesi ve protestolar
Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) önde gelen isimlerinden Gün Sazak'ın 27 Mayıs 1980 Ankara'da Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKC) tarafından öldürüldüğü iddiası üzerine Çorum'da da gerginlik arttı.
Olayların başlaması
28 Mayıs Çarşamba günü, Çorum’un en işlek caddesinde ve çoğunluğu çocuk ve gençlerden oluşan gruplar, “kanımız aksa da zafer İslamın, Kana kan, intikam” sloganlarıyla yürüyüşe geçmişlerdir. Yürüyüş korteji, kısa süre sonra saldırıya dönüşür. Cadde üzerinde bulunan solculara ait iş yerleri tahrip edilmeye, yakılmaya başlanır. 29 Mayıs günü cadde ve sokaklarda yürüyüşler “Kana kan, intikam” sloganlarıyla sürmüştür. İş yerlerinin yağmalanmasına, tahrip edilmesine ve yakılmasına devam edilmiştir.
Çorum’la komşu il, ilçe ve köylerle bağlantılı tüm yollar belirsiz gruplarca işgal edilmiştir.
Segilemiş oldukları oyun o kadar büyük ve güçlü ki, tümünü burda sergilemek imkansızdır.
Katliamı gerçekleştirip, ölü kadınlara tecevüz ettiler ve hamile kadınların karnını deşip, bebeleri süngü ucuna takıp duvarlara yapıştırdılar. Suriye ve Ortadoğu da Işid çetelerin islam adına yaptıkları tüm kötülükleri din ve islam adına yapıyorlardı. yani kafa ayni kafa, zihniyet ayni zihniyet. Maviye'den olma Yezit düşüncesi ve yaptırımları 1500 yıl önce neydiyse, bu günde aynıdır..
Bu plan ve uygulama tutmuş ve 12 Eylül faşit darbesi ülkenin başına tufan gibi oturmuştu. Milyonlarca insan etkilenmiş, binlerce insan katledilmiş, sakat bırakılmış, fişlenmiş ve on binlercesi sürgün edilmiştir. Bugün Kenan Evren gebermiş olsa bile, düşüncesi ve yasaları paşa paşa ve daha bi katmerli bir şekilde yaşatılıyor. Gidenin yerini aratmayacak kadar despot, diktatör, faşist, yeşil darbeciler iş başında her tür oyunu oynamaktan geri kalmıyorlar. Kısacası, ''gitti tatarı, geldi beteri''.
İpek Bayrak.
27.05.2015
DÜNÜN ZÜĞÜRTLERİ BAŞ KÖŞE OLDU
ÇALDILAR EMEĞİ, DÖRT KÖŞE OLDU
HER TÜRLÜ HIRSIZA KOL KANAT OLDU

PARÇALADI HALKI, DİLLER PERİŞAN.

İpek Bayrak.
27.05.2015
KENDİLERİ ŞAH, PADİŞAH SAYANLAR
YIRTIK DONLA GELİP SARAY KURANLAR
KRALDAN ÖTE KRAL OLANLAR

UÇAKLAR ALTINDA YOLLAR PERİŞAN.

İpek Bayrak.
27.05.2015
 HALKIN DERDİ BAŞTAN BAŞI AŞIYOR
'SARAY'DA OTURAN GÖBEK KAŞIYOR
HARAMİLER AT'A BİNMİŞ KOŞUYOR
ŞEHİRDEN, KÖYLÜ'YE KULLAR PERİŞAN.
İpek Bayrak.
27.05.2015
DOSTUN BAHÇESİNE YAD ELLER GİRMİŞ
GONCALARI SOLMUŞ GÜLLER PERİŞAN
SAM YELLERİ VURMUŞ GÖKSÜN AĞINA
DAĞILMIŞ TELLERİ ZÜLFÜ PERİŞAN.
İpek Bayrak.
27.05.2015
SEVGİLİ KARDEŞİM SELO CANA!
''Ülkeyi mevsimlik kavramı içinde yöneten hırsız korsanlara karşı, seçim meydanları halkların meydanı haline getirmeyi başardığın için sana çok teşekkür ederiz. Elbette parti programları çok önemlidir ama, liderlerin parti programlarını halkın seviyesine indirip, onların diliyle hayat vermesi açısı çok daha önemli ve değerlidir.
Siyasetin dil uslubunu değiştirip, korku, şiddet, devletin terör estiren dil uslubundan uzaklaşmayi başardığın için de çok teşekkür ederiz.
Halkın anlayacağı bir dil, uslup, zeka, akıl ve tüm sevecenliğiyle ülkedeki tüm barıyarları aşıp, barajları yıkıp, halkın yüreği ve düşünden umuda dönüşmenin heycanını yarattığın içinde teşekkür ederiz..
Korkunun egemen olduğu bir ülkede, siyaseti ipotek altında tutanlara karşı meydan okuman ve bu ülkeye büyük bir nefes aldırdığın için de çok teşekkür ederiz.
Bugüne kadar seçim meydanlarını savaş alanı gibi kullananlar, o meydanların ruhunu öldürenlerden hesap sorduğun için de çok teşekkür ederiz.
Ayrışmayi değil, birleştirip bütünleştirmeyi, hortumlayanı değil, yaratıcı olanı, hırsızı değil, onurlu duruşunla ilkeli davranmayi, zengini değil yoksulun yanında olmayi, haksızı değil, haklının yanından yer almayi, hedefine koyduğun için de teşekkür ederiz.
İnsanın insan olduğu düstürünü bize hatırlattığın için de çok teşekkür ederiz.
Sevgi bir emektir, ekmek, su, hava kadar değerli olduğunu anımsattığın için de çok teşekkür ederiz.
Ülkenin yarısı kadın ve kadınların mecliste hak sahibi olması ve eşit bir şekilde yer verdiğin veya verdiğiniz için de çok teşekkür ederiz.
Selo Can, ülkenin psikolojik barajını aştın ve öyle bi aştın ki, MHP'ye oy veren vatandaşların oylarını bile kendi hanene çevirmeyi başardığın için de çok teşekkür ederiz.
12 Eylül faşist darbesinin baraji, Erdoğan gibi bir tespot ve diktatörün her türlü mudahalesine karşı halka ulaşmanın yolunu buldun ve her bireyin yüreğinden sevgiyle ırmak seli gibi akmayi başardığın için de çok teşekkür ederiz.
Ne denir ki, seni kutlamak, bağrımıza basmaktan başka ne denir? İnsan olmanın erdemini halka ulaştırmayi başarıp bir ülkenin nasıl yaşanır hale geleceğini hatırlattığın içinde çok teşekkür ederiz.
Onun içindir ki, ülkenin yoksulu, ayrışmaya uğrayip yara alan her kesimine kucak açmayi başardın ve onlar senden biri oldu, sen onlardan biri olmayi başardın. İnsan onuru her şeyin üstündedir. Onurlu olmayi, dik durmayi, bu ülkeden zorbaların dışından ezilen halkların olduğu, üreten yaratan onların elinden hayat bulan yaşamın nasıl kurulacağını anlatın; seçim meydanlarında. Çok sağol Selo Can. Sanço- pançolara büyük bir ders verip, üstlerindeki kiriyle, hain ve ihanetleriyle suratlarına tokat gibi indirmeyi başardığın için de çok teşekkür ederiz.
Siyaset dilini tek kimlik hanesinden çıkarıp,ülke kimliği haline getirdiğin için de çok teşekkür ederiz..
Daha ne olsun Selo Can? Kadını, yoksulu, fakiri, işçiyi, köylüyü, aleviyi, sünni yi, kürdü, türkü, çerkesi, lazı, gürcü yü, abazayi,ezidi yi, süryani yi, arabı, tatarı, ermeni yi, yahudi yi, tüm toplum renkleriyle buluşmanın yolunu buldun. ''Aşk olsun sana çocuk, aşk olsun demekten başka söz bulamiyorum''.
Hergün fark atarak kendisi gibi olmaya çalışan bir siyasi parti olma yolundaki mücadelen göz doldururken, yarınlarınlara giden umutlu yoldan barış duvarlarını örmeye çalışırken, kardeşliğin, eşitliğin, hakça üretip, hakça paylaşmanın ne denli önemli olduğunu bize anlatın. ülkede yaşanan hiç bir olumsuzluk kaderimiz değildir ve her tür kötülüğü, yokluğu, zorbalığı, düşmanlığı vs. kader olmaktan çıkaracağız diyebilmek için umut yolculuğuna çıktın.''UMUDA GİDEN TÜM YOLLARIN AÇIK OLSUN.''
Özgüveni gelişmiş olarak hareket alanını genişleten ve ipotek altıda olan siyasi çıkmazdan kurtulmayi başaran veya başarmak için mücadele eden bir yol izlemen, kürt ve türkiye halkları için çok büyük bir şans olduğun gibi, demokrasi, hak ve özgürlüklerin gelişimi için çok büyük rol oynayacağın açık ve nettir..
Din yerine, gerçek demokrasi, hak ve adaletin yaygınlaşması, çağdaş, bilimsel bir ülkenin yaşam bulması için bir gerekliliktir ayrıca.! Umarım ülke halkları bunu anlayacak bir şekilde ve dilde barışa olan inanıncını geliştirip, 7 Haziran da oylarını sandığa yansıtır olacaktır.! ''Yani anlayacağın sana çok teşekkürlerimiz var''. Ayrıca; en çokta sizi doğurup dünyaya getiren ve büyük bir emekle yetiştiren anenize ve tüm ailenize teşekkür ederiz. ''ONUN İÇİN SENİ ÇOK SEVDİK SELO CAN''.!
Bu teşekkürlerin HDP'nin güçlenmesi için mücadele eden partililere ve tüm halkımızadır ayrıca.. Hepinizi sevgiyle kucakliyor saygı ve selamlarımı gönderiyoruum. Selam olsun tüm halkların direnişli duruşuna. Ve selam olsun tüm onurlu insanlarımıza.BİN SELAM OLSUN..
İpek Bayrak..
25.05.2015
SAĞALMİYOR GÖNLÜMDEKİ YARALAR
YAKAN ATEŞ MİDİR, YOKSA KÖZ MÜDÜR
FELEK ARDIM SIRA KOŞAR PEŞİMDEN
BİLMEM TUFAN MIDIR, YOKSA DÜŞ MÜDÜR!
İpek Bayrak..
24.05.2015
''DİYANETİN MERSEDESİNE BİNMEK İSTEYENLER''.!!
''Aleviler isterse namaz da kılabilir'' bunun asimlasyonla ne ilgisi var diye beyanda bulunan, yoldan düşme, ocağına ihanet etme, alevileri satmayla meşkul olan İzzettullah efendi utanmadan konuşabiliyorsa ve alevilerin bir kısmı halen buna inanıp yol ve erkanlarına ihanet edebiliyorlarsa, buyursunlar cuma namazına. Erdoğan'la yanyana oturup, diyanetin mersedesine binmiş olsunlar.
Ey ihanet şebekesi, devletin kulu, kölesi, ihanetçi bekçisi, her ne olursa olsun alevilerin omuzlarına basıp diyanetin mersedesine binemeyeceksin.!! Bu toplum bu zevki sefayi sana tatırmayacaktır.
İhanet toplumları çürüten, diptendibe kemiren en etkili yöntemdir. Tarih boyu alevileri kırmakla, soykırıma gidecek noktaya kadar katleden devlet, şimdi daha yumuşak gibi görünen ve daha etkili olan bir yöntem üzerinde toplumu çörütmeye çalışıyor olması çokta tesedüfi değildir.
Devşirme kültür ve yapısıyla gelişenlerle asimlasyon yöntemine baş vurarak, toplumsal çürümeyi hızlandırmıştır. Bu toplum camiden cuma namazlarını kabul etseydi, devletin her tür zulmüne karşı boyun eğmiş olsaydı, bu kadar kıyımdan geçmezdi ve alevilik denilen inanç-kültürü ortada kalkardı. Ancak bunlar olurken, en etkili ve keskin yöntemi asimlasyon olduğunu söylemekten yarar var.
Bazen insanlar ihanet edince susarlar veya utancından sokağa bile çıkmazlar. ''Ama bu harami ağası öyle bir namerd olmuş ki, nerden; nasıl aleviliğin içini boşaltıp alevilere vuracağını biz tahmin etsek bile; tahminde bulunamayanlar için çok zor olduğunu bilmekten yarar var''.
İhanette bulaşanların akibetti belli olsa bile, İzzettullah'ın bunu bilmemesi veya halen kötülüğünü yapmaya çalışması kabul edilir gibi değildir.
Anlaşılan o ki, haramla beslenip toplumu zehirleyen bu zat, diyanetin mersedesine binmeden bu işten vaz geçmeyecektir.
''Alevilik'' islam türk anlayişi demeye başladığı günden beri aleviliği satmış ve alevilerin karşısına çıkıp, asıl islam sizsiniz, asıl türk'te sizsiniz diyebilecek kadar alçalması boşuna değildir.
''Her toplumun kurdu kendi içindedir'' Biz bu kokmuş ihanetçi çetelerinden kurtulmadıkça, bu toplumu kurtarmak kolay olmayacaktır. 'Zehirli atık gibidirler'! Temizlenmeye kalkışılsa bile, o zehirden kutulmak pek kolay olmayacktır.
İzzettullah efendi, 'senin gibileri'tarih'in kirli ve karanlık sayfalarından bir varlık ortaya koyamadıkları gibi, tarihin çöplüğünden de varlıklarını ihanetle kapatmışlardır. ''Var git yoluna ihanetçi yobaz. Senin zehirin senin başını yesin ki, bu pis ve küflü fikir olmaktan çıkan fikirsizliğini başka yerlere satmayasın''.
İmam Hüseyin'in ardından gidipte, yolun yarısında dönenlerle doludur ihanetçi ve ihanet şebekeleriyle!!. Pirsultan'ın itleri bile sizin gibi sahibine veya yolu-erkan yürütenlere ihanet etmemiştir. Sizin gibileri haramla beslenirken, o köpekler haram yemekten kaçınmışlardır. Siz çakal olurken, onlar aslan gibiydiler.. Her ihanettin bir bedeli mutlak vardır.!!! Bunu asla UNUTMA.!!
İpek Bayrak..
23.05.2015
ÖMRÜMÜN BAHARI YAZI OLSAYDIN
DÖKÜLMEZ GAZELİ, DALİM OLSAYDIN
ARI KOVANINDAN BALIM OLSAYDIN
ZERH İÇSEM ELİNDEN BAL OLUR BANA.
İpek Bayrak..
23.05.2015
ÇERKESLERİN SESSİZ AĞLAYİŞİ.!
Sesiz, sedasız kanayan bir soykırım ve Çerkezler.
Çerkes halkının kendini yeterince ifade edemiyor oluşu bunun gündeme gelmesini engelliyor maalesef.
151 yıl önce yaşananların hesabını Rusya verseydi bu gün Suriye, Irak ve bölge ülkelerinde bu kadar pervasızca,birbirlerine karşı meydan okumaz, tecevüzler, hak ihlalleri, kafa kesmeler, soykırım yaşanmaz ve bunca katliam, acı ve gözyaşı olmazdı.
Hiç bir katliam ve soykırım bir diğer soykırım ve katliamda daha acısız değildir. İnsanlar hiç bir ayırım yapmadan bu konular üzerinde kafa yormalı ve 'benim acım seninkiden daha kutsaldır mantığından uzak durmalı'. Yaşamlarımızı otak kıldığımız bu dünyada, neden acılarımız ortak değil ki?
1864'te Çarlık Rusya'sında 1 milyon çerkesin katledilmesiyle gerçekleşen acı olay.. Karadeniz kıyısına vuran cenaze parçaları, kemikler toprağına kavuşmadan yok olup gitti. Kuşlar yuvalarını insan saçlarından yaptılar.. kimse hesabını sormadı, kimse sesini çıkarmadı.. peşinden gelen tecrit, dışlanmışlık ise hala devam etmekte..
Dünkü tarihi; çerkez'lerin en acılı ve en tarifi mümkün olmayan karanlıktan aydınlığa çıkanların kara bir günü olduğunu ve bu güzel insanların acısına kısmende olsa dokunmayi arzu ederken, vicdanımın sesli haykırışına da kulak vermiş oldum.
Sessiz ve sedasız kendi içinde ağlayan bu toplumu görmemezlikte gelinmeyeceğini ve onların acıyan yarasını görmemeyi uygun görmediğimi belirtirken, onların yanında olduğumu bildirmek isterim. Bu acılara tanık olan bir kültürden geldiğim için, ezilen, sömrülen ve soykırım uygulanmasına uğrayan hiç bir halkı teğet geçme gibi bir lüksümüzün olmadığını ifade etmekten yarar görüyorum.
Ölümden çıkmayi başaranlar, geride kalanların acı hatıralarını diyardan diyara taşırken, ardında ağırlığınca acı bırakarak ve acıları omuzlayip yaşamaya tutundular. ama bunların acısını görecek ne bir ülke ve ne de bir milletler topluluğu vardı. 'O'nun içindir ki, karadenizin en karanlık günüdür 21 mayıs 1864. sürgün sırasında doğan bebekler denize bırakıldı. Eşleri savaştayken rus askerleri çerkez kadınlarına tecavüz etti.
Çoğu kadın kendini zaten öldürdü bu yüzden. Bu sıradan bir göç hikayesi değil. Toprağından memnun olmayıp ayrılış hikayesi değil. Zorla kanatarak vatanından kopardılar ve çerkezleri sürgün ettiler.
Değerli dostlar acılarınız, acımızdır. Bizler acılarımızı, yoksulluk ve dışlanmışlıklarımızı birleştirdiğimiz birgünde, ancak kurtuluşumuz mümkün olabilir.
Sizleri en derin saygılarımla selamliyor ve acınızı paylaşiyorum. Bütün dünyada yapılan soykırım ve insanlığa karşı işlenen hertürlü katliamı lanetliyorum.
İpek Bayrak.
22.05.2015
DİN, İBADET SANKİ; OLDU BİR MODA
BOŞ KONUŞUR ZÜBÜK, HAVADA SUDA
PALAVRA SIKIYOR, MERT MEYDANINDA
POSTUNDA BİR KORKAK TİLKİ YATİYOR.!
İpek Bayrak..
20.05.2015
HALLAC-I MANSUR'DAN, İBRAHİM'E.!
1949 yılında Çorum'un Sungurlu ilçesinin Karakaya Köyü'nde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulu'na girdi. Öğretmen Okulunun ardından İstanbul'daki Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'na başladı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi - Fizik Bölümü öğrencisi olan Kaypakkaya, sol düşüncelerle burada tanıştı. Mart 1968'de Çapa Fikir Kulübü'nün kurucuları arasında yer aldı. Çapa Fikir Kulübü'nün başkanı olan Kaypakkaya, 6. Filo'ya karşı bildiri yayınladığı gerekçesiyle Kasım 1968'de okuldan atıldı.
TKP/ML faaliyetlerinin yoğunlaştığı Çemizgezek bölgesinde mücadele ederken, 24 Ocak 1973'de Dersim/Çemişgezek ilçesi Vartinik köyü Mirik mezrasında kolluk güçleri tarafından bulunduğu köyün etrafı sarılmış, çatışma sırasında TİKKO'nun ilk komutanlarından Ali Haydar Yıldız yaşamını yitirirken, Kaypakkaya yaralı olarak çatışma alanından uzaklaşmıştır. Beş gün sonra kendisinin saklandığı köydeki bir öğretmenin ihbarıyla yakalanmıştır. Yani ihanettin bedeli onu Vartinik'te bulmuştu. İbrahim için söylenecek çok söz var elbet, ama kısaca nasıl Hallac-ı Mansur gibi parçalara bölüp işkencenin en acımasızlığını gösterdiklerini anlatmak istedim.!
İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır'da süren dört aylık sorgulama ve işkence (parmaklarının, ellerinin, ayaklarının kesilmesi gibi) sürecinden sonra, mahkemeye çıkartılmasına az bir zaman kala, 18 Mayıs 1973'te yaşama veda ettiğinde Hallac- Mansur gibi her gün işkence yapılarak bedeninin bir parçasını kesip aldılar ve torbalara koyup babasının eline verdiler. Bu öldürülme biçimi Hallac-ı Mansur'un öldürlme biçimiyle ayniydi.. 'O'na da, 3 gün içinde dirhem dirhep bedeninin parçalayip, üçüncü günün bitiminden başını bedeninde ayırıp bir meydana getirip, ibret olsun diye yakıp külünü çöllere savurdular.
Öyleki Mansur'un külü bile zalimleri korkutuyor ve küllerin nerelere savrulduğunu halktan gizli tutmaya çalışılmıştı. İbrahim Kaypakkaya'ya yapılanda ayni yöntemdi. Mezarına gidenleri yasaklayip içeri attıklarını da gördü bu ülke.! Amansız bir zulmün, amansız korkularına teslim olmuş bir zihniyetin devamı olanlar saraylarından nasıl yanlızlaştığını hepimiz bilmekteyiz.! Korku insanın içinde yaşadığı cehennimidir..Her gün ve her saniye o cehennemin ateşinden yanıyorlardır. ''Yüzlerce yıldır ''Mansur'' gibileri onur ve ilkeleriyle yaşarken, zalimler hergün ölüyordu''.!
Kendi ideallerine sımsıkı sarılan İbrahim, ser verdi ama sırrını zalimlere vermedi. İşte çağımızın Hallac-ı Mansur'u İbrahim Kaypakkaya'dır. Su akar yarığını bulur söylemi çok doğru olarak algılamıştı İbrahim. ''Su aktı yarığını buldu''. Suyun şiddetti bazen kayaları delecek güçte olduğu ve şehirleri altına alacak kadar öfkelidir de.! Bizleri yaşatan inançlarımız olmamış olsaydı, ayla gün doğarmıydı? Bizi biz yapan değerlerimizle ser verip, sırr verilmeyecek kadar görkemli direncin karşısında saygıyla durmak ve onu selamlamak bir onurdur. Sen ve senin gibi direnenler hep sonsuza kadar yaşayacaktır..Direnen yüreğinden binlerce kez öpüyor ve tüm dostlara selamlarımı gönderiyorum..Birgün buluşma ümidiyle hoşça kal çelik yürekli adam. HOŞÇA KAL.
İpek Bayrak.
18.05.2015
BİR AŞIK MAHZUNİ OLMAK.!
Aşık ve Ozanlar bir ülkenin bilgi bahçesini temsil ettiği gibi, bir ülkenin kültürü dili, yaşamı ve kocaman hafızasıdır ayrıca. İşte Aşik Mahzuni ülkemizin ve bu çağın Pirsultanı olarak anılması, kültür dünyamıza katmış olduğu katkıların çok fazla olduğunu biliyoruz. Ama bazı şiirlerinde de farklılığını ortaya koymuş bir ozan olarakta görebiliyoruz.. Bunun başlıca nedenlerini aşağda belirtmiş olduğum kısacık örneklerle sunulmuştur. Tarih akışı içinde ozanlık geleneğiyle kültürler yaşarken, tarih yaşanmışlığın içinde toplumların acı ve kederlerinide dile getirmişlerdir..Özellikle; alevilikte ki, tek kaynak ozanların diliyle bize kadar gelen kültür ve inanç anlayişi, günümüzde daha bi güçlenerek yerini almıştır. Bunu yapmış olmaları bazen de olsa, kendilerine özgü küçük hatalardan da kurtaramamışlardır..
Cumhuriyet sürecinden bugüne gelen ozanlardan bir kısmı dilinde ve bazı eserlerinde devlet ve sistem yapısına uygun bestelerde yapmışlardır.
1970'lerde yaygınlaşan siyasi ve sosyal birikimler sonucu çoğu zaman siyasi eserler yaparak toplumsal yaşamdan yerlerini almış olan ozanlarada rastlanmakta mümkündür. ''Bunun başında Mahzuni Şerif gelmektedir.! Yoksulluğun kök saldığı köy ve kent arasında sıkışan bir kültürün dili olmayi başarmıştı.
Aşık Mahzuni Şerifi, bir kaç kelamlık sözlerle anlatmak mümkün değildir elbet, ama onun bizlere ve hayatlarımıza kattığı zenginlikler üzerinde çok şeylerin yazılacağını düşünüyorum..Etkilenmiş olduğu kültür yapısını çok iyi algılayip ve yerinde cevap vermesini bilen bir ozandı. Haykırışları Pirsultan ve Karacağolan gibi çok güçlü misyon üzerinde kendine yer etmeyi bilmiş ve daha sonraları ''ulusalcılığın'' etkisinde de kurtulamamıştır..
Aşık Mahzuni'nin Aleviliği Sosyalizmle bütünleştiren deyiş ve türküleriyle toplum üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olmayi başarmış, 1975 yıllarında kendisi hakkında kitaplar yayınlanır ve plaklar yapılır olmuştu.. Bu büyük ustanın ölüm yıl dönümünde bu yönünün de açığa çımasından fayda görmekte yarar vardır. Kendini Dersim de Bargini köyün de Ağuçen ocağından bir türkmen olduğunu anlatması da büyük bir çelişki sonucunu yaratiyor. Dersim'de kurmaci ve zazaki konuşulur, yani bargini köyü kürtçe konuş ve türkmenlikle hiç bir alakası yoktur. Bu tür benzer yanlışlıklar olsada, büyük ozan olmayi başarmış ve toplumun tüm kesiminden yerini almıştır.
Ancak, ideolojik donanımı yetersiz olan halk ozanlarında rastladığımız kimi çelişki ve yanılgılar Mahzuni’nin şiirinde de kendini gösteriyordu ki, bunlardan birini o tarihte de eleştirilmiş. Mahzuni, 1974’in hamaset havasına kendisini kaptırarak yazdığı ve plak olarak çıkardığı Kıbrıs’a ilişkin bir türküsünde, “Ey kahpe Yunan, biz göğsü kıllı Memed’in çocuklarıyız” türünden ırkçı bir söylem kullanıyordu. Sonradan, bundan büyük bir pişmanlık duyarak kendini eleştirmeye tabii tutmuş olsada, daha sonraları Atatürk için yapmış olduğu eserde yine,
“Mavi gözlüm nerdesin?” nakaratlı bestelenmiş bir eserdir ki, bu eser de, sonradan kimi halk ozanlarınca ve yazarlarca eleştiri konusu edilmiştir.
Afşinli hemşehrisi Ozan Emekçi, onu şöyle eleştiriyordu:
Halk zulüm içinde, o gönül eğler
“Yeşil Gözlü”sünün ardından ağlar
“Yiğitler” deyince yürürdü dağlar
Binboğa’ya selam veremez oldu.
Mahzuni’nin, 1974 yılında Kürecikli bir aile dostunun evinde, Aşık Veysel’in “Atatürk Ağıtı”na bir cevap olarak, aynı makamla irticalen söylediği bir eserinin sözlerini birlikte izleyelim:
Ata’m dünyadan gideli
Ata’ya vatan ağladı
Başbuğu olmuştu mülke
Sabanı tutan ağladı
Fakirler ortada kaldı
Aradı belayı buldu
Sanki Ata’ya ne oldu
Tarlada kalan ağladı
İp- yorganla bulduk bela
Şükür ile Cennet-ala
Memed aldı Çanakkale
Sanki Anıtkabir’de yatan ağladı
Tren hattı tayyareler
Bizler giydik hep karalar
Senin idi Buharalar
Hep sana çatan ağladı
O kırmızı çizmelerin
Bir millet yapmıştı derin
Bu milletin son neferi
Kan ile yatan ağladı
Eğil gel Atatürk eğil
Kurtardığın insanı bil
Bu milleti baban değil
Kan ile yapan ağladı
Bu sözlerim olmaz tabir
Yendik gittik hatte bir bir
Benim midir Anıtkabir
Helada yatan ağladı
Osmanlılar bizi boğdu
Sanki yeni güneş doğdu
Her doğan şah bizi sağdı
İneği tutan ağladı
Bu yurdu baban mı kurdu
Kafanız böyle buyurdu
Senin miydi yedi ordu
İsimsiz yatan ağladı
Selanik’i almak için
Başeyledin bize Pi.in
Bilir misin kavgan için
Kıbrıs’ı satan ağladı
(Orada yatan ağladı)
Kimden aldın kime verdin
Gene harbi sen savurdun
Osman yıktı, Ömer kurdu
Ali’ce duran ağladı
Der Mahzuni hele hele
Derde düştük bile bile
Maaşlar verdin Veysel’e
Telli şehidan ağladı
(Zındanda yatan ağladı)
Sözün özü; insanların öz kimlikleriyle ve özgürce yaşayabilecekleri gerçek bir demokrasi, herşeyden önce bunun önündeki en önemli engel olan resmi ideolojinin yani Kemalizmin sorgulanmasına ve bununla girilecek imtihandan başarıyla çıkılmasına bağlıdır. Ve tabii, Alevi toplumunun bir önceliği ise bu sorgulamaya bağlı olarak, içinde bulunduğu “tek yanlı aşk”tan kurtulmaktır…Atatürk'e olan aşk-ı ve gelmiş olduğu sonuç ortada. Aşık Mahzuni bu aşktan kurtulmayanlardandı..
Sevgi ve saygıyla anarken, ozanlık geleneğin en üst temsilcisi olarak çağımızdan olunması gereken yere yerleşmiştir. Işıklar içinde uyusun ve devri daim olsun..
Atatürk'e yazmış olduğu bu eseri, Mehmet Bayrak'ın çalışmasından edindim..Saygıyla selamliyorum..
İpek Bayrak
17.05.2015