10 Mart 2014 Pazartesi

SAVAŞ VE YOKSULLUĞUN ADI KADIN..!!

Dünya yi siyasi ve hukuksal olarak yaptırım güçlerini elinde tutan Erkek egemenliğin gücüne odaklı bir yaşamsal tarzın, kadını daha çok içe kapatma, güçsüz ve söz hakkını tanımama sonucuna götürmüştür. 
Dünya ve ülkemizde en çok bedel ödeyen kadın ve çocukların olduğunu görmek tessedüfi bir durum olmadığı gibi, ağır sorunlar altında ezilen bir yaklaşımın kalıcılığınıda sağlamış olmasıdır.. Hiç bir konuda söz hakkına sahip olmayan kadın, toplumdaki yeri ve konumu hep sorgulana gelmiştir. Eğitilmeyen, gelişmeyen ve özgürleşmeyen kadın, yarının cahil siyasetçilerini yetiştirdiği gibi, katil olabilecek evlatlarıda yetiştirmeye muktedir olma yolunda ilerleyecektir. Yani kadın kendi katilini kendisi yaratma sonucuna gidecek kadar geri kalmışlığın kurbanı haline getirilmiştir. O nedenden dolayi kadının yaşamsal yapısını bir güne sığdırmak, kadına karşı olan güvensizliğin oluşmasına da yardımcı olmak demektir.

Dünya Kadınlar Günü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür.İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmış olsa bile, kadına olan bakışını değişmemiş olması, kadının ekonomik, sosyal, siyasal, aile ve toplum yaşamında yerini sağlamlaştırmamıştır.

Ülkemizde nerdeyse ortalama olarak günde beş kadının eş ve erkek şiddeti karşısında ya hayatını kaybediyor veya sakat bırakılıyor. Bazı bölgelerde töre cinayetleri gibi görünse bile, daha çok bilinç altı algının din unsuruna bağlı olarak, katli vaciptir diyerek öldürülmelerine, ya da şeriat kanunlarına göre ceza verilmelerine sebep olunmaktadır. Kabile tarzı yaşamlardan hukuk ve yasaların hükmü olamadığından dolayi, kadın çok daha vahim sonuçların akibetine uğrayarak; ekonomik özgürlüğün askıya alınmasından kaynaklı, insan olma yapısında uzak tutulması, sadece cinsel malzemenin unsuru olarak algılanması, kişilik haklarının elinde alınması, evin içi ve dışında köle muamelesine tabi tutulmasına kadar gidecek noktalara gelmiştir.

Dünya da bir çok değişimin yaşanmasına rağmen, ülkemiz ve islam kurallarına göre şekillenmiş toplumlarda halen kadınlar toprağa gömülerek öldürülmektedir. Oysa ki tüm dinlerin ortak noktalarına bakıldığında cennet kadının ayakların altındadır diye övgüler yapılmaktadır. Ama gerçek yaşamda öyle olmadığını hepimiz görüyor ve biliyoruz.!! 8 veya daha küçük çocukları 60 veya 70 yaşındaki din adına, yaşlı başlı insanlara eş olarak veriliyorsa, bu din veya dinler yalan söylemiş anlamına gelmektedir.

Din kavramı, yaşamı sadece erkeklere ve kutsal sayılan erkeğin arzu ve isteklerine göre şekillemiştir. Neden Peygamberler hep erkek olarak gelmiştir? Bu soru ve cevap açısında bize bir çok şey anlatmaktadır.! Oysa ki Peygamberleri de kadınlar doğurup büyütmüştü. Burda Peygamberlerin yücelliğinde söz ediliyor ama, anne eş ve kız evlatlarında, niçin yücelik görünmüyor.?

Demek ki, din unsurlarına göre değil, demokrasi, hak ve özgürlüklerin sağlanmasında, hukuk karşısında ve toplum yaşamında eşit olma arzusuna göre bir yaşamla mümkün olabilecektir. Kadını gelişemeyen toplumlardan ne özgürlük, ne insan hakları, ne demokrasi, ne hukuk kavramı diye bir çok şey değişmeyecektir.

Değişim kadının bilinci, toplumsal yaşama katılıp söz sahibi olması, siyasi kararların içinde direk yaşam bulması, tüm kurum ve kuruluşlardan olması gereken yerini alması, en etkili yolu eğitimde devrim yaşaması, ayrımcılığın kör pençesinde kurtulması, din denen zehirin kölesi olmaması, erkek egemenliğinden kurtulması gibi bir çok nedenle kadın hayatını değiştirecek yaşamsal değerlerin ortağı haline getirilmesiyle mümkündür.. Toplumsal bilincin değişmesi kadının gelişmesi demektir. Saygılarımla..

İpek Bayrak..8.3.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder