DOGMAK
OLUMUN YARISIDIR. ONEMLI OLAN DOGMAK DEGIL, DOGDUKTAN SONRA YASAMI
DOGRU YASAMAKTIR. IYI KI DOGDUN AHMET KAYA. IYI KI VARSIN VE IYI KI
BIZLERLESIN. DOGUM GUNUN KUTLU OLSUN. SEVGILERIMLE.
ipek bayrak. 28.10.2013
29 Ekim 2013 Salı
Ay üşümez gecenin karanlığında
tüm yıldızlara göz koyar
kendi nurundan.
korkuların öldüğü günde
korkutulan düşmanın
boyun eğişidir
yiğit olana.
belki bir kezdir
ölümün kapısında beklemek
ama,
bin kez
korkularına
teslim olmuşken
cellat,
boynu bükük
bir darağacı
bıraktı
utancında.
gök yüzü ağlarken
karanlığın
karanlığına
teslimiydi
her bir yan.
tek tek çoğaldı
devrime giden
devrimci yiğitler!
hangi ölüm çaresiz değilki
sizden aldıkları
siz,
bizlere bırakılan
acı ve keder kadar!
25.10.2013 İpek Bayrak..
Hıdır Aslan ve tüm devrim şehitlerine adıyor, anılarının önünde saygıyla eğiliyorum.. Işıklar yurdunda rahat uyuyun. Hepinizi sevgiyle selamliyorum..
tüm yıldızlara göz koyar
kendi nurundan.
korkuların öldüğü günde
korkutulan düşmanın
boyun eğişidir
yiğit olana.
belki bir kezdir
ölümün kapısında beklemek
ama,
bin kez
korkularına
teslim olmuşken
cellat,
boynu bükük
bir darağacı
bıraktı
utancında.
gök yüzü ağlarken
karanlığın
karanlığına
teslimiydi
her bir yan.
tek tek çoğaldı
devrime giden
devrimci yiğitler!
hangi ölüm çaresiz değilki
sizden aldıkları
siz,
bizlere bırakılan
acı ve keder kadar!
25.10.2013 İpek Bayrak..
Hıdır Aslan ve tüm devrim şehitlerine adıyor, anılarının önünde saygıyla eğiliyorum.. Işıklar yurdunda rahat uyuyun. Hepinizi sevgiyle selamliyorum..
Gün ağardı penceremden
içeri,
süzülen
ışığın
gölgesindeyim
hey gönül.
ağacın yaprağı gibi
tek tek düşerken
toprağın koynuna,
teninden ayrılan
dalların
son perdesiyim,
her bir nefesimde.!
her dem hüzüne boğulur
bir yanım,
yüzüme vuran
aynanın
karanlığında bakarken,
son demdir
her sonbaharımdaki
son ağlayişim.!
ağaçların uryanı
kadar hüzün ve çıplaktır
doğanın yanlızlığı,
ürkütücü
dağların
hükmü
kadar
sefil bir
ağlayiştir son bakışımız.!
İpek Bayrak..24.10.2013
içeri,
süzülen
ışığın
gölgesindeyim
hey gönül.
ağacın yaprağı gibi
tek tek düşerken
toprağın koynuna,
teninden ayrılan
dalların
son perdesiyim,
her bir nefesimde.!
her dem hüzüne boğulur
bir yanım,
yüzüme vuran
aynanın
karanlığında bakarken,
son demdir
her sonbaharımdaki
son ağlayişim.!
ağaçların uryanı
kadar hüzün ve çıplaktır
doğanın yanlızlığı,
ürkütücü
dağların
hükmü
kadar
sefil bir
ağlayiştir son bakışımız.!
İpek Bayrak..24.10.2013
20 Ekim 2013 Pazar

Kod adı: Halil Dersim
Adı soyadı: Erkan Bayrak
1979 / Erzincan - 20 Ekim Dersim..
Bazı acılar kendi içinde derin işlenirken, bazı yokluklar büyür etrafında. İşte çocuk senin hayatta ve bizlerinde sana tutunduğumuz şekildeki hasretinle, yok olan bunca zamanın acımaszlığının feryadıylayiz.! Bedenle yokluğun doğanın bir yaşamsal sonucudur belki, ama ruhen her daim aramızdan olduğunu bizlerle selamlaştığını hissediyorum. Kürt halk mücadelesinin sonucunda ayrıldın aramızdan. Onurlu bir vasiyet gibisin çocuk. Halkın haklı taleplerine ve zulmün kol gezdiği toprakların yegane bekçileri ve devrime gidecek yolda şehit olmanın onuruyla yaşayacaksın her daim.
Seni özlerken, acılarımın bine katlandığı bugünü tekrar seninle yaşamanın ve nefes almanın yolunu bulmak için çabalarken, geldiğimiz özgürlük yolunda, hep bizlere ışık olmaya devam edeceksiniz.
Sen benden kendini bulurken, ben senden yok oldum çocuk.
Sen rahat uyu ve verdiğin mücadelenin boşa gitmeyeceğini umarken, seni tüm kalbimle seviyor, kucakliyor ve o yiğit yüreğinden öpüyorum. Seni ve hepinizi çok seven halanız İpek.. Işıklar yurdun ve xızır yoldaşın olsun.
İpek Bayrak..20.10.2013
Bir tutam saç'a tutundu
ömrüm,
yıkık düşlerin
yıkık çocuklarıydım
ben!
gök kuşağı karanlıkların diline
sığındı sanki,
bitmez tükenmezlliklerim vardı
geleceğe
olan umutlarımdan.
kuşaktan kuşağa
dağıldı
düşüm,
hayallerim
penperişan
yoruldum
yolculuğumdan
kayip kızların diyarından.
bir tutam saçtı
kalan
avuçlarımdan,
gözlerimden akan
bir damla yaşla,
yangınları söndürdü
her bir düşüm.
ocaklar sönük
dualar kelamsız
ağladı
dilimden.
yetim
acıyan bir yanımdı
geride bıraktıklarım.
kör kuyudan kalmıştı
hayalim
yusuf misalli,
okunmaz
isimler
yazılmayan künyelerimle.
tutundum bir
tutam saça
kimsesizlerin
olduğu yerde,
kayip kızların
kayip düşlerinden.
İpek Bayrak..20.10.2013
Dersimde kayıp olan kızların anısına ve onların bitmeyen acı hikayelerine adıyorum. Saygılarımla..
ömrüm,
yıkık düşlerin
yıkık çocuklarıydım
ben!
gök kuşağı karanlıkların diline
sığındı sanki,
bitmez tükenmezlliklerim vardı
geleceğe
olan umutlarımdan.
kuşaktan kuşağa
dağıldı
düşüm,
hayallerim
penperişan
yoruldum
yolculuğumdan
kayip kızların diyarından.
bir tutam saçtı
kalan
avuçlarımdan,
gözlerimden akan
bir damla yaşla,
yangınları söndürdü
her bir düşüm.
ocaklar sönük
dualar kelamsız
ağladı
dilimden.
yetim
acıyan bir yanımdı
geride bıraktıklarım.
kör kuyudan kalmıştı
hayalim
yusuf misalli,
okunmaz
isimler
yazılmayan künyelerimle.
tutundum bir
tutam saça
kimsesizlerin
olduğu yerde,
kayip kızların
kayip düşlerinden.
İpek Bayrak..20.10.2013
Dersimde kayıp olan kızların anısına ve onların bitmeyen acı hikayelerine adıyorum. Saygılarımla..
DİN USULUNA GÖRE TOPLUMLAR ŞEKİLLENEMEZ.!!
Dinin insan yaşamına veya siyaset kültürüne referans gösterenlerin, dinin kurallarına teslim olmuş anlamını taşımaktadır. Bu çağda din ve inançların hangi boyutlara taşındığını, ya da ne denli kirli bir malzeme olarak kullanıldığını tüm dünya görmektedir. Manevi değerlerini siyasette taşıyanlar, siyasetin tıkanıklığına ve siyaset kavramının içini dolduramayanlardır.
Toplumu din kurallarına göre dizayn etmek, ona şekil vermek, insanların kattı ve şeriat kurallarına uygun hale getirmek, islam ülkelerin içinde bulunduğu burhandan hiç kurtulmayişin ve daha da geriye götürülüşün bir ifadesidir.
Oysa ki, siyaset kendini çağdaş norm ve demokrasinin kurallarına göre şekillendirmelidir..
Kendi siyasi fikri olmayanın din kurallarına göre kendini şekillendiren şeytani bir davranıştan öte bir durum değildir. İktidar her seferinde bunu yapmaktadır. 11 yıldır iktidardalar ve halen onlar dinin kurtulmadığını, türbanın zulüm gördüğünü anlatıp durmaktadırlar. Daha ne istiyorsunuz ki, Cumhurbaşkanı oldunuz, iktidarın tüm kalelerini aldınız ve yıllardır siz yönetiyor ve yine siz şiyaket ediyorsunuz.!! Tüm güç elinizde değil mi? Kimi kime şikayet ettiğinizi farkında mı değilsiniz yoksa? Hallen mağduriyet sakızınızı çiğneyip durmaktasınız. Ülkeyi böldükçe büldünüz, gerdikçe gerdiniz, ayırdıkça ayırdınız, tüm değerleri yerle bir ettiniz, yine timsah göz yaşlarınızı akıtmaya meylediyorsunuz.!! İşin içinde çıkmayip duvara toslayince, ağlamaya başliyorsunuz hep birden! Bu iki yüzlü siyasetten vaz geçiniz gayri. Bu kadar kötüllüğü bu ülkeye yapmaya hakkınız yoktur.!!
İslamın geldiği boyut ortadayken, toplumsal yaşam için referans göstermek ise, akıl ve mantıkla bağdaşır hiç bir yanı yoktur. Buna kimsenin hakkı da olmamalıdır.
Bu algıdan derhal vaz geçilmeli ve barış dini olarakta lanse edilmesi doğru bir yaklaşım değildir.Toplum ve siyasetçilerin bir değil binlerce kez bunu sorgulaması gerekmektedir. İslam reforma uğramadan bu karanlık tablolar daha da bizleri karanlığa götürecektir.
Siyasi yaklaşımlar ve siyasi kavramların din ve inançların içini oydukça, hem din kirlenmekte ve hemde siyaset kirlenmektedir. Bırakın insan ve toplumlar kendileri gibi yaşayip hayat bulma yoluna girmiş olsunlar. Buna siyaset erkini ve diyanet gibi din tüccarları karar vermemelidir. Kimin ne giyeceğini, kimin kaç çocuk doğuracağı ve kimin nasıl hayatını yönledireceğine, kişi ve toplum kendisi karar kılmalıdır.
Siyasetçilerin bu tabloyu koruduklarını dini siyasi malzeme yapmaya devam ettiklerini ve bu çürümüşlükten vaz geçilmediği müdetçe, ülke hiç bir şekilde nefes alma durumunda olmayacaktır. Çağdaşlaşma zemini toplumun ayaklarının altında kaymakta ve yaşamsal alanını ortada kaldırmaktadır.
Genel evlerin ve islama inanmayanların, başka inançlara sahip olan kurum, kuruluş ve toplumların vergisiyle kendini dizayn eden diyanet, acaba arınmışlık yapmış oluyormu? Genel evlerin % 50 vergisi diyanettin kasasına akmaktadır ve siz boğazınıza bunu sindirerek yaşam buluyorsanız, başkalarına din öğretme hakkınız olmamalı ve kimseye şekil vermemelisiniz. Çünkü her tarafınız kokmakta ve çürümektedir. Nereye kadar bütün bunları gizleyeceksiniz.?
Ayrıca, sizin yapacağınız hizmet toplumun her kesimine zehir olarak dönmektedir. Saygılarımla..
İpek Bayrak..17.10.2013
Dinin insan yaşamına veya siyaset kültürüne referans gösterenlerin, dinin kurallarına teslim olmuş anlamını taşımaktadır. Bu çağda din ve inançların hangi boyutlara taşındığını, ya da ne denli kirli bir malzeme olarak kullanıldığını tüm dünya görmektedir. Manevi değerlerini siyasette taşıyanlar, siyasetin tıkanıklığına ve siyaset kavramının içini dolduramayanlardır.
Toplumu din kurallarına göre dizayn etmek, ona şekil vermek, insanların kattı ve şeriat kurallarına uygun hale getirmek, islam ülkelerin içinde bulunduğu burhandan hiç kurtulmayişin ve daha da geriye götürülüşün bir ifadesidir.
Oysa ki, siyaset kendini çağdaş norm ve demokrasinin kurallarına göre şekillendirmelidir..
Kendi siyasi fikri olmayanın din kurallarına göre kendini şekillendiren şeytani bir davranıştan öte bir durum değildir. İktidar her seferinde bunu yapmaktadır. 11 yıldır iktidardalar ve halen onlar dinin kurtulmadığını, türbanın zulüm gördüğünü anlatıp durmaktadırlar. Daha ne istiyorsunuz ki, Cumhurbaşkanı oldunuz, iktidarın tüm kalelerini aldınız ve yıllardır siz yönetiyor ve yine siz şiyaket ediyorsunuz.!! Tüm güç elinizde değil mi? Kimi kime şikayet ettiğinizi farkında mı değilsiniz yoksa? Hallen mağduriyet sakızınızı çiğneyip durmaktasınız. Ülkeyi böldükçe büldünüz, gerdikçe gerdiniz, ayırdıkça ayırdınız, tüm değerleri yerle bir ettiniz, yine timsah göz yaşlarınızı akıtmaya meylediyorsunuz.!! İşin içinde çıkmayip duvara toslayince, ağlamaya başliyorsunuz hep birden! Bu iki yüzlü siyasetten vaz geçiniz gayri. Bu kadar kötüllüğü bu ülkeye yapmaya hakkınız yoktur.!!
İslamın geldiği boyut ortadayken, toplumsal yaşam için referans göstermek ise, akıl ve mantıkla bağdaşır hiç bir yanı yoktur. Buna kimsenin hakkı da olmamalıdır.
Bu algıdan derhal vaz geçilmeli ve barış dini olarakta lanse edilmesi doğru bir yaklaşım değildir.Toplum ve siyasetçilerin bir değil binlerce kez bunu sorgulaması gerekmektedir. İslam reforma uğramadan bu karanlık tablolar daha da bizleri karanlığa götürecektir.
Siyasi yaklaşımlar ve siyasi kavramların din ve inançların içini oydukça, hem din kirlenmekte ve hemde siyaset kirlenmektedir. Bırakın insan ve toplumlar kendileri gibi yaşayip hayat bulma yoluna girmiş olsunlar. Buna siyaset erkini ve diyanet gibi din tüccarları karar vermemelidir. Kimin ne giyeceğini, kimin kaç çocuk doğuracağı ve kimin nasıl hayatını yönledireceğine, kişi ve toplum kendisi karar kılmalıdır.
Siyasetçilerin bu tabloyu koruduklarını dini siyasi malzeme yapmaya devam ettiklerini ve bu çürümüşlükten vaz geçilmediği müdetçe, ülke hiç bir şekilde nefes alma durumunda olmayacaktır. Çağdaşlaşma zemini toplumun ayaklarının altında kaymakta ve yaşamsal alanını ortada kaldırmaktadır.
Genel evlerin ve islama inanmayanların, başka inançlara sahip olan kurum, kuruluş ve toplumların vergisiyle kendini dizayn eden diyanet, acaba arınmışlık yapmış oluyormu? Genel evlerin % 50 vergisi diyanettin kasasına akmaktadır ve siz boğazınıza bunu sindirerek yaşam buluyorsanız, başkalarına din öğretme hakkınız olmamalı ve kimseye şekil vermemelisiniz. Çünkü her tarafınız kokmakta ve çürümektedir. Nereye kadar bütün bunları gizleyeceksiniz.?
Ayrıca, sizin yapacağınız hizmet toplumun her kesimine zehir olarak dönmektedir. Saygılarımla..
İpek Bayrak..17.10.2013
BİLMEDİĞİN BİR DİLDEN AĞLAMAK.!!!
İlkokulda Türkçe bilmediğim için yediğim dayaktan sonra anladım anadilimin önemini. Mehmet Uzun. Çocukluğumuzda ve bu yaşımıza kadar yaşamışlıklarımızın kısada olsa anlatma ihtiyacını duymak istedim. Tüm kürt çocukların ilkokulda yaşamış oldukları en büyük acı ve sıkıtıydı anadilinin yasağı.!!. Yediğimiz dayağın haddi hesabı yoktu. Türkçeyi bilmediğimiz için.! Toplum olarak hem bizi parçalamışlardı ve hemde dünya ya gözümüzü açıp, Annemizden öğrendiğimiz dil ile bizi vurmaya çalışmışlardı.
Bunun bize vermiş olduğu acı, yanlızlık, çaresizlik ve yüreğimize gömülen kederin hiç bir tarifi yoktu. Biz çocuktuk ve bu acıların gölgesinde yinede kendimiz olmaya çalışıyorduk. Ama olmuyordu. Bir yerlerden büyük bir tersliğin ve yanlışın olduğunu hep düşünerek kafa yormaya çalışıyorduk.
Biz kimiz ve neye benziyoruz acaba? diye sorardık kendimize.! Yediğimiz dayaklar sonucunda farklı olduğumuzu anlamış olsakta, horlanmak, küçümsenmek, aşağlanmaktan yine kurtulamiyorduk. Kendi ülkemizde biz yabancı gibiydik, kendimize ait ne varsa darbe görmüş, parçalanmış, örselenmiş ve en önemli olan dilimiz ise yasaklanmıştı.
Oysa'ki toplumları vareden dili, kültürü, inancı, sosyal ve siyasal yapısıdır. Bunların altını oyduğunuzdan geriye kalan hiç bir şeyin olmadığını çok daha net görebilirsiniz. Bu yetmedi, soykırım zulmünü yaşatarak, ülkede yaşayan tüm kültürleri yok etmek için büyük bir çaba içinde girildi.
Çünkü sistem böyle çalışıyordu ve böyle nefes aldığını saniyordu. Ülke halkını boğmaya çalışırken, kendinide bir yerde boğmaya çalışıp, alanlarını tel örgülerle örmeye çalışıyordu. Tekçi zihniyetin, tek dil, tek devlet ve millet kavramın altında birleşerek, anadolu topraklarını kana boğmuştu.
Ağlatmadığı ocak, kavim ve toplum yoktu. Sistem kendine bir korkuluk yaratmış, önüne duvarlar örmüş, setlerle çevirmiş ve kendini ulaşılmaz bir canavara dönüştürmüştü. Bugün milyonlarca kürdün, sürgün ve büyük bir zulüm yaşaması işte bundadır.
Ermenilerin ve tüm halkların akibeti de ayniydı. Kürtler kendi dilini, kimliğini, yaşamsal tarzını, kültürünü kazanmak için vermiş olduğu çaba ve mücadele çok büyük olmuştur. Ama, gelinen noktada kendi dilininin dilencisi haline getirilmiş olarak, para karşılığında annene, babana, kardeşlerine çağrı yapabilirsin mantığıyla tekrar aşağlanmıştır. Ne yani? insanlar anadilini parayla mı öğrenecekler? Kendi dillerini, yabancı bir dil olarak öğrenme lütfüyle karşı karşıya getirilmiştir. İşte zulumün köklü bir biçimde halen devam ettiğini görmek, insanın kanını donduracak kadar güçlü durmaktadır.
Bu tezatta teslim olmuş bir iktidarın sadece gününü kurtarma peşinde olduğunu görmek ise, daha da vahim bir noktadır. Devletin, ya da sistemin yanlışlarına karşı siyaset yapıp iktidar olanlar, gelip sistemin bir numaralı bekçisi olu vermişlerdi. Her gelen yani koltuğa oturan, sistemle hızlı bir biçimde adapta olmayi yeylemiştir. Halka zulmedenler halk kahramanı olarak ilan edilmişlerdir. Mehmet Ağarı cezaevinde kurtaran ve bugün görülmüş olan dosyası rafa kaldırılmıştır. İşte türkiye halen buralarda nefes alırken, geriye kalana demokrasi demek hayalin ötesinde bir hayal olur! Aleviler, kürtler, ermeniler, ezidiler, sosyalistler, devrimciler, öğrenciler, düşünenler, konuşanlar, yazanlar, direnişçiler, işçiler, kadınlar ve toplumun tüm kesimleri acı yaşıyorsa bu ülkede ,demokrasiden söz etmek imkansız olduğunu düşünmek gerek! Söylenecek o kadar çok şey varki, ama burda yazmak imkansızlığıda vardır tabii. Mehmet Uzun'un, anadilindeki bir söylemi üzerinde yazmış olduğum kısa bir yazı dilimini sizlerle paylaşmak istedim. Saygılarımla.. Mehmet Uzun'u sevgi ve saygılarımla anıyorum.. Işıklar içinde uyusun..
İpek Bayrak..11.10.2013
İlkokulda Türkçe bilmediğim için yediğim dayaktan sonra anladım anadilimin önemini. Mehmet Uzun. Çocukluğumuzda ve bu yaşımıza kadar yaşamışlıklarımızın kısada olsa anlatma ihtiyacını duymak istedim. Tüm kürt çocukların ilkokulda yaşamış oldukları en büyük acı ve sıkıtıydı anadilinin yasağı.!!. Yediğimiz dayağın haddi hesabı yoktu. Türkçeyi bilmediğimiz için.! Toplum olarak hem bizi parçalamışlardı ve hemde dünya ya gözümüzü açıp, Annemizden öğrendiğimiz dil ile bizi vurmaya çalışmışlardı.
Bunun bize vermiş olduğu acı, yanlızlık, çaresizlik ve yüreğimize gömülen kederin hiç bir tarifi yoktu. Biz çocuktuk ve bu acıların gölgesinde yinede kendimiz olmaya çalışıyorduk. Ama olmuyordu. Bir yerlerden büyük bir tersliğin ve yanlışın olduğunu hep düşünerek kafa yormaya çalışıyorduk.
Biz kimiz ve neye benziyoruz acaba? diye sorardık kendimize.! Yediğimiz dayaklar sonucunda farklı olduğumuzu anlamış olsakta, horlanmak, küçümsenmek, aşağlanmaktan yine kurtulamiyorduk. Kendi ülkemizde biz yabancı gibiydik, kendimize ait ne varsa darbe görmüş, parçalanmış, örselenmiş ve en önemli olan dilimiz ise yasaklanmıştı.
Oysa'ki toplumları vareden dili, kültürü, inancı, sosyal ve siyasal yapısıdır. Bunların altını oyduğunuzdan geriye kalan hiç bir şeyin olmadığını çok daha net görebilirsiniz. Bu yetmedi, soykırım zulmünü yaşatarak, ülkede yaşayan tüm kültürleri yok etmek için büyük bir çaba içinde girildi.
Çünkü sistem böyle çalışıyordu ve böyle nefes aldığını saniyordu. Ülke halkını boğmaya çalışırken, kendinide bir yerde boğmaya çalışıp, alanlarını tel örgülerle örmeye çalışıyordu. Tekçi zihniyetin, tek dil, tek devlet ve millet kavramın altında birleşerek, anadolu topraklarını kana boğmuştu.
Ağlatmadığı ocak, kavim ve toplum yoktu. Sistem kendine bir korkuluk yaratmış, önüne duvarlar örmüş, setlerle çevirmiş ve kendini ulaşılmaz bir canavara dönüştürmüştü. Bugün milyonlarca kürdün, sürgün ve büyük bir zulüm yaşaması işte bundadır.
Ermenilerin ve tüm halkların akibeti de ayniydı. Kürtler kendi dilini, kimliğini, yaşamsal tarzını, kültürünü kazanmak için vermiş olduğu çaba ve mücadele çok büyük olmuştur. Ama, gelinen noktada kendi dilininin dilencisi haline getirilmiş olarak, para karşılığında annene, babana, kardeşlerine çağrı yapabilirsin mantığıyla tekrar aşağlanmıştır. Ne yani? insanlar anadilini parayla mı öğrenecekler? Kendi dillerini, yabancı bir dil olarak öğrenme lütfüyle karşı karşıya getirilmiştir. İşte zulumün köklü bir biçimde halen devam ettiğini görmek, insanın kanını donduracak kadar güçlü durmaktadır.
Bu tezatta teslim olmuş bir iktidarın sadece gününü kurtarma peşinde olduğunu görmek ise, daha da vahim bir noktadır. Devletin, ya da sistemin yanlışlarına karşı siyaset yapıp iktidar olanlar, gelip sistemin bir numaralı bekçisi olu vermişlerdi. Her gelen yani koltuğa oturan, sistemle hızlı bir biçimde adapta olmayi yeylemiştir. Halka zulmedenler halk kahramanı olarak ilan edilmişlerdir. Mehmet Ağarı cezaevinde kurtaran ve bugün görülmüş olan dosyası rafa kaldırılmıştır. İşte türkiye halen buralarda nefes alırken, geriye kalana demokrasi demek hayalin ötesinde bir hayal olur! Aleviler, kürtler, ermeniler, ezidiler, sosyalistler, devrimciler, öğrenciler, düşünenler, konuşanlar, yazanlar, direnişçiler, işçiler, kadınlar ve toplumun tüm kesimleri acı yaşıyorsa bu ülkede ,demokrasiden söz etmek imkansız olduğunu düşünmek gerek! Söylenecek o kadar çok şey varki, ama burda yazmak imkansızlığıda vardır tabii. Mehmet Uzun'un, anadilindeki bir söylemi üzerinde yazmış olduğum kısa bir yazı dilimini sizlerle paylaşmak istedim. Saygılarımla.. Mehmet Uzun'u sevgi ve saygılarımla anıyorum.. Işıklar içinde uyusun..
İpek Bayrak..11.10.2013
10 Ekim 2013 Perşembe
Dünya devrimci hareketlerin kolu, kanadı, düşü, hayali, fikri, görüşü, aklı, vicdanı ve ışık saçan aynası oldun. Kimi insan yaşadığını zanederek dünyayi zindana çevirirken, kimi insanda dünyayi yaşar hale getirmek için mücadele edip, dünya yi cennette çevirmek için hayatını verir. İşte, seni kalıcı kılan, büyük bir özlemle sevgiyle bütünleştiren budur. Ölüler, ölür ama hayatlarımıza anlam katan devrimciler asla ölmezler.
Asırlar geçmiş olsada, sen hep bizlerle ve dünya insaniyle olmaya devam edeceksin.
Seni sevgi ve saygılarımla anarken, ışığın bizi aydınlatmaya devam edecektir.
Yaşasın CHE, yaşasın dünya ve ülkemizin devrimcileri.
İpek Bayrak..9.10.2013
Hasan Ferit Gedik'e yazılmıştır.!!
Gün gelir kaşları çatık
doğar
her çocuk,
gün gelir umutlarına
koşar,
yarı aç
yarı tok.
gülücüklerin unutulur mu
yokluğundan;
her bir hayatın,
bilinmez kavgasında
önünde yürüyen
çocuk.
büyümeden
büyür sanki,
hayaline sığmaz
hiç bir düş,
haksızlık varsa dünyada,
ona
çaresiz bakmaz
içindeki hırs,
renga renk olur
bir annenin düşünde
gülüşlerin,
yaşın büyümeden
düşün büyüdü
sesizce be hey çocuk.
gitme dersem
yine gideceksin
bilirim,
haksızlığın
ve zulmün
karşısında duracaksın dimdik.
gülümseyişin
hasretim olacak,
sendeki
kalan
son anılarım.
her yürek keder taşır
mezarına bir gün çocuk.
İpek Bayrak.. 1.10.2013
Gün gelir kaşları çatık
doğar
her çocuk,
gün gelir umutlarına
koşar,
yarı aç
yarı tok.
gülücüklerin unutulur mu
yokluğundan;
her bir hayatın,
bilinmez kavgasında
önünde yürüyen
çocuk.
büyümeden
büyür sanki,
hayaline sığmaz
hiç bir düş,
haksızlık varsa dünyada,
ona
çaresiz bakmaz
içindeki hırs,
renga renk olur
bir annenin düşünde
gülüşlerin,
yaşın büyümeden
düşün büyüdü
sesizce be hey çocuk.
gitme dersem
yine gideceksin
bilirim,
haksızlığın
ve zulmün
karşısında duracaksın dimdik.
gülümseyişin
hasretim olacak,
sendeki
kalan
son anılarım.
her yürek keder taşır
mezarına bir gün çocuk.
İpek Bayrak.. 1.10.2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)